Miliaria(Kilometre) taşlarının biçim usulleri Milattan önce olduğu gibi sonra da Roma İmparatorluğu hep Militarist bir Cumhuriyet olarak kalmıştır. Bu Cumhuriyet idaresinde en güçlü söz sahibi olan kurum her şeyin üstünde olan senato’dur. Siyasi Strateji her şeyden önce Askeri komutan ne kadar güçlü olursa olsun Senatoda kabul görmek zorundadır. Ancak ne var ki, Roma İdaresi Milattan sonra II. ve III. Yüz Yıllarda oldukça derin bir siyasi bunalım içindedir. Biz bu siyasi bunalımların sebep ve sonuçlarına sapmadan Keklikoluk ta bulunan Miliaria’nın (Yazılı Sütunun) özelliğini açıklama noktasında kalalım. Miliaria, yol kenarına dikilen taş, yani kilometre taşı anlamındadır. Limes(sınır taşı)sözcüğü Latince kökenlidir. Bu sözcük limes,-itis söz ve eklerinden oluşan bir kelimedir. Limus=transversus, obliquus sözcüklerinden türetilmiştir. Dil bilimde sözcüğün bu günkü anlamı içinde limus=quer(kesit),ve bir fiil isim olan it=gehen(gitmek) (yani comes, itis sözcüklerinin olduğu gibi).Asıl anlamıyla Limes= daima bir yerden geçen bir Yol, bir Hat sathı, bir koruluk, gök, tarla yolu, deniz ve düşmanın boyutu vs. anlamındadır. Bu iki taşın haricinde üçüncü bir taş daha vardır ki o da Terminus’tur. Terminuslar da arsa sınırlarına dikilen taştır. Roma inançlarına göre Terminuslar Jupiterin koruması altındadır, bu yüzden de kutsal yanları vardır. Pauly Wissowa’ya göre, “Romalılar sınır taşlarını(terminus) tanrısal varlıklar olarak kutsarlardı. Bu kutsamanın anısına her yıl 23.Şubatta bayram yaparlardı” Yani Romalı inanca göre olurda birisi bu dikilen taşı yerinden söküp başka bir yere diksin, o kişi çok ağır cezalara çarptırılır ve günahı çok ağır kabul edilirdi. Bu inanca göre bu sınırlar arasında kalan arazi Jupiterin ruhunun vatanıdır. Jupiterde önemli mitolojik tanrılardan biridir. Önceleri arazi sınırları için geçerli olan bu inanç daha sonra miliaralar ve limesler içinde geçerli sayılmıştır. Kim ki bu taşları yerinde oynatırsa o zamanın Roma yasalarına göre bu şahıslar ağır cezalara çarptırılırdı. Bu taşların başka halklar tarafından yerinden oynatılması durumunda savaş ilan edilir. | ||
---|---|---|
Miliaria’ların Özellikleri ve amacı üzerine Kilometre taşlarının en belirgin özellikleri başlı başına belirli bir kural çerçevesi içinde olmak zorundadır. Bu noktada Pauly-Wissowa Ansiklopedisinde şu açıklamayı öğrenmekteyiz. “III. Miliaria’ın Biçimi(Form):Dış görünüş itibarıyla ortaya çıktığı zamandan Krallık dönemine kadarki sürede miliara öyle pek birbirine benzerlikler göstermez. Yükseklikleriyle birbirinden ayrılırlardı. Köşeli Sütun şeklindeydiler, Cumhuriyet dönemindeyse genel olarak bir Silindir şekline büründüler”. “Miliariaların ortalama yüksekliği yaklaşık 180-300 cm olarak tespit edilebilir. Bu boyun 50-80 kadar bir kısmı toprak içine gömülürdü. Böylece yalın bakışla fark edilen yükseklik 130-220 cm’yi gösterirdi” . Bunların haricinde şu özellikleri de sayabiliriz. Birinci Kural: Kilometre taşının atfedildiği kişinin Unvanı belirtilmek zorundadır. Yani Uygarlığın idaresinde en yüksek yetki ve hükme sahip olan kurumsal kişinin Unvanı(Etiketi). Elbette en yüksek Unvan Senatonun verdiği veya kişinin kendi askeri çabası, askeri becerisiyle kazandığı taltif olan IMPERATOR’ DUR. IMPERATOR luk unvanının içeriğinde Ülkenin veya İmparatorluk hâkimiyetinin geçerli olduğu alanda en yüksek yetkili rütbedir. Daha evvel belirtildiği gibi bu rütbe ancak ya İdarenin en yüksek kurumu olan Senato tarafından kişiye verilirdi, yada kişinin bizzat kendi emek ve çabası ile kazandığı durumda ama yine de bu kazanım doğrudan doğruya Senato tarafından verilir. Bütün miliaria taşlarına ne olursa olsun bu Unvan kısaca belirtilmek zorundadır. Kısaca daima IMP yada IMPER yazılır. İkinci Kural: Bu kısaltmanın ardında Unvanı kazanan veya verilen şahsın, varsa, aile, soy, silsile adı yazılır. Romalılar buna gentil nyme(name) derler, yani anaerkil yada ataerkil ailenin adı. O günün koşullarında bir kaç soylu aile vardı. Bunlar ya gracche, ya da caesar’lar ve traianlardır. Sonraları bu soylular zincirine başka isimler gelip katılıyor. O günün koşullarında bu soylardan olan ailelerin üyesi olmak başlı başına bir şan, şeref ve imtiyaz meselesiydi. Üçüncü Kural: Gentlice ailenin adının ardında bu şahsın kazandığı başka bir ad ve unvan belirtilir. Dördüncü Kural: Bu belirtmeden sonra Sütunun kim tarafından veya ne için yazıldığı yada dikildiği belirtilir. Bu belirtmeler bir fiil’le gösterilirdi: Bunlar, “ munivit = sabitleştirdi/yaptı fecit = yaptı restituit = yeniden yaptı(ya da yeniden inşa etti)”. ( Manfred Schmidt, Einführung in die lateinische Epigraphik, Darmstadt 2004,Sayfa 62-Almancadan tercüme tarafımdan) Bu kavramlar aynı zamanda Sütun’un yerine konuluşunun siyasi bazını da göstermektedir. Beşinci Kural: Miliaria’yı yazan yada diken şahsın adı ve görevi yada Unvanı yazılır. Altıncı Kural: Bu Miliaria’nın dikildiği yerle bir sonraki Merkezi yerleşim yerinin adı ve uzaklığı belirtilmek zorundadır. Yani bu taşın dikildiği yerden geçen şahıs bir sonraki yerleşim yerinin ne kadar uzakta olduğunun farkına varır. Herhalde tarihçi Quintilian açıklamasıyla bu durumu kastetmiştir. Genellikle uzaklıklar, mesafeler miliaria taşının en alt tarafına yazılır. | ||
Kilometre Taşlarının (miliaria) Dikilmesinin amacı Kilometre taşının ( miliaria) dikilmesinin gerekçesini şu Latince metin çok güzel ifade etmektedir. “Taş üstüne yazılmış Yazılarda gösterilen yol hattı ve uzaklığı gelip geçen Seyyahların yorgunluğundan birçoğunu bertaraf eder” Quintilian adlı Romalı tarihçinin edebi bir şekilde yazdığı gibi “Seyyahların yorgunluğunu bertaraf etmenin” haricinde gerçek askeri hedeflere hizmet etmektedir. „Roma Kilometre taşlarının(miliaria)’ların tarihi, zaman içinde Roma yol yapım, onarım tarihinin de bir öyküsünü teşkil eder“ “.......,kurtarılan Polonya’nın tam olarak iktisadi ve siyasi anlamda bu sürecin (Roma imparatorluk sınırları içine)kapatılması anlamına gelir,...” Tarihçiler, Roma İmparatorluğunun serbest hareket edebilen çok pratik ve hızlı bir askeri biçiminin varlığından bahsederler. Bu pratik ve süratli hareketin temeli, o dönemler hedefleri açık gösteren güçlü bir yol ağı sistemi alt yapısının mevcut olmasından kaynaklanmaktadır. Roma tarihinde birçok defa birçok İmparator tarafından hâkimiyet alanından sınırlara kadar en süratli şekilde varmak için yollar yapılmış ve köprüler onarılmıştı. Keklikoluk sahası üzerinde bulunan bu ve bunun gibi yazılı Sütunlar o günün koşullarında Roma imparatorluğunun gerçek askeri stratejisini çok iyi göstermektedir. Küçük bir alanda çok sayıda Yazılı Sütunun bulunması bölgenin savaş için oldukça yoğun, askeri olarak çok sıcak bir yöre olduğunu göstermektedir. Birçok veri bunu işaret eder. Şöyle ki, Caesaria’nın (bugünün koşullara göre),Göksun’un (Cocossus) Keklikoluk’un yakınında olması bunun bir işaretidir. Onunda ötesinde Cappadocia’nın Doğu Comagene-melitia sınırına yakınlığı da bu hummalı çalışmanın ayrı bir yanını göstermektedir. Yakın tarihte bu yörede tarih araştırmacılar tarafından çeşitli defalar Yazılı Sütunlar (Kilometre taşları) bulunmuştur. 1.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1885 tarihinde kaydediyor. Roma kayıtlarına göre taşın Numarası 21 dır. 2.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1885 Nr.22 3.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1888 Nr.? 4.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1893 Nr.136 5.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1893 Nr.32 7.Sütunun bu kayıtlara kayıt edilmemiş olmasının sebebi Taşın bulunduğu yerde Yerin dibinde gömülü olmasından kaynaklanmaktadır. Bu anlamda şimdi Keklikoluk ta var olan yazılı Sütuna Epigrafik(yazılı taş) tarih araştırmacılar için yeni bir haberdir. Yukarıda da Sterret adlı İngiliz araştırmacının bir bir ardı sıra aynı yöreye gelip araştırma yapıp, kayıtlarda bulunması bölgenin tarihsel önemini göstermektedir. Tabi bu bölgeye bir tek Sterret araştırmak için gelmiyor. Aynı tarihi kaynaklara göre, Hogart, Munro ve Ramsay adlı önemli tarihçiler de gelip araştırma yapmış oldukları kayıtlıdır. Konunun burasında biraz saparak şu İlginç açıklamayı yapmanın gerekliliğini gördüm. Keklikoluklular için bunu açıklamakta bir fayda vardır. Sterret adlı araştırmacı ilk defa 1885 tarihinde bu bölgeye araştırma için geldiğinde Keklikoluk tan geçerken, Keklikoluk için şu notu düşüyor. Türkçesi:’Kürt köyünde-Eski haritada Keldi oğlu olarak adlandırılır’ Burada altı çizilmesi gereken nokta Sterret Keklikoluk köyünü bir Kürt köyü olarak görmesinin yanında “Keldi oğlu” kavramını kullanır. Bu Sterret’in dil sürçmesinden dolayı ifade etmede zorluk çektiği bir durum değildir. Keldi kavramı Tarihte Mezopotamya da yaşayan keldanilerin kısa ifade biçimidir. Sterret haritada yazılı kaynağa dayanıp, onlara çağrışım yaparak “Keldi oğlu” demektedir. | ||
Keklikoluk Köyündeki Miliaria’nın Özelliği Bu Sütun granit taştandır. Sütun binlerce yıllık zamanın ve dış hava koşullarının verdiği süreç içinde aşınma ve yıpranmaya uğramıştır. Bu durum taşın üstündeki yazıların tam olarak okunup belirtilmesinde yer yer zorluklar çıkarmaktadır. Taş tam bir korunma altına alınmadığı için ceviz ağacının gölgesinde kuşların üstüne pislemesiyle daha bir yıpranmıştır. Bütün bu dış koşul yıpranmalarına karşın yinede taşın üstüne yazılmış olan metnin okunması mümkün olabilmektedir. Metin eski Latince Alfabetik harflerle yazılmıştır. Bu yazılışta yer yer Frigyaca harflerin varlığı dikkati çekmektedir. Ama bazı Kilometre Taşları yer yer Yunanca(Grekçe) harflerle yazıldığı gibi yer yer de Latince ve Grekçe harflerle karışık yazılır. Keklikoluk köyündeki Yazılı Sütunda yazılmış olan metin belirttiğimiz gibi Latince, Grekçe ve frigyaca harflerle karmaşık şekilde yazılmıştır. Metnin bu şekilde yazılışı Alfabenin o günkü durumunu bize çok iyi yansıtmaktadır. Bu yüzden taştaki metnin anlaşılıp çözülmesi kolay olmamaktadır. Zaten eski Latince olması da işin ayrı bir zor yanını teşkil eder. Bu metinde var olan ve bir üçgen biçiminde olan harf D harfidir ve Yunanca(Grekçe) alfabeden olan bir harftir. Kuyruğu aşağı doğru anormal derecede uzatılmış olan G harfi de Frigyaca dır. A harflerindeki orta kesik kısmı yoktur. Bu anlamda bu A değil de L harfidir, çünkü Yunancada içi boş olan A harfi L(lamda) anlamındadır. Yalnız Keklikoluk Metnindeki bu içi boş A normal A anlamındadır.€ harfi E anlamındadır. V harfi aslında Latincede U harfini belirtir, yani U harfi olarak okunur. P harfi P olarak okunur. C harfi bizim bildiğimiz gibi C harfi değildir, bu harf K konuşulduğu gibi okunur. Örneğin: “Sepet gibi”. Bu metinde de farkına varıldığı gibi oldukça karmaşık bir harf salatası oluşmaktadır. Metnin yazılması aynı zamanda metni dikte eden şahsın okuma yazma bilgi durumunu, konuştuğu diyalekti çok iyi yansıtır. Romalılar tek başına oluşan bir halktan değil dünyada birçok halkların birleşimi ile oluşmuş bir Uygarlık biçimiydi. Bu Uygarlıkta geçerli konuşulan dil Latinceydi. Yazanlar Yunancanın yanında Latince de yazardı. Ama zaman aşını mı içinde giderek Yunanca(Grekçe) bırakılmış onun yerine İmparatorluğun resmi dili olan Latince konuşulmaya ve yazılmaya başlamıştır. Bu kural daha sonra Dünya Bilim Dili kuralı haline gelmiştir. Günümüzde daha çok Tıp, Fizik, Kimya ve Matematik bilimlerinde yoğun bir şekilde kullanılır. Bugün okuduğumuz, yazdığımız, kullandığımız modern Alfabe, bu biçimine gelinceye kadar birçok değişim ve başkalaşıma uğrayarak gelmiştir. | ||
Keklikoluktaki Kilometre taşı üstüne yazılmış olan metnin orjinal görüntüsü | ||
| ||
Kendim uzun çabalar sonucu bu Metnin şu kelimelerini tercümesini çıkarmayı başardım: | ||
| ||
Latince bilmediğimden dolayı, Metinde birleştirme, ayrıştırma ve eklemeler yapma yöntemini uygulama noktasında güçlüklerle karşılaştım. Bu konuda araştırdığım ne kadar kaynak varsa bana bir açıklık getirmedi. Zaten Belge toplama konusunda da ayrı bir zorluk çekiyordum. Kütüphaneler bazen bir belgeyi temin ederken aylar geçiyordu. Ama kendi kendime ant içtim. Bu engeli aşmam gerekiyordu. Kütüphanelerdeki danışma masalarında, Arkeolojik konuda ne gibi yerlere başvurmam gerektiği konusunda bilgilendim. Hamburg Üniversitesi çatısı altında Eski Tarihi(antik) araştıran bir Fakültenin Enstitüsü olan Arkeoloji Enstitüsü Kütüphanesine gitmem tavsiye edildi. Oradan taş üzerine yazılı metin araştırması yapan bir uzmanlarının olup olmadığını soruşturdum. Üniversitenin Eski tarih zaman araştırması yapan ve bu konuda uzman olan Prof.Helmut Halfmann’ı bana özellikle tavsiye ettiler. Araştırma soruşturma derken Profesörün Yazıhanesini buldum. Ama ne yazık ki Profesör, bir araştırmadan dolayı Hamburg ta olmadığını öğrendim. Bir iş arkadaşından bana Profesörle iletişime girebilmem için bir çözüm rica ettim, o da, bana Profesörün yazıhanesinin telefonunu verdi. -”Ama bu insan çok meşgul biridir. Yazıhanede onu bulmak çok zordur. Yalnız görüşme saatine gelir. Fakat bu aylarda o araştırma içindedir, yazıhaneye pek nadir uğrar. Siz yinede çabalayın, telefon edin, şansınız varsa, kendisine tesadüf edersiniz” dedi. İyi ve çok güzel bir tavsiyeydi. Söylediği gibi her gün sabah akşam iki üç defa telefon etmeye başladım. Eninde sonunda bu iyi insana tesadüf edebildim. Durumumu arz ettim. Kendisinden bana bu konuda yardımcı olup olamayacağını rica ettim. -Zamanın olmadığını, şimdi yapamayacağını, zaten bu hafta hiç zamanının olmadığını ama gelecek hafta olabileceğini, bunun için yazıhanesine gelmemi“ söyledi. Kararlaştırdık. Ben bir çözüm bulacağımdan dolayı Hamburg’a bir gün önceden vardım. Saatinde Üniversiteye geldim, ama ne yazık ki bu seferde Profesör gitmiş olduğu yerden daha geri gelmemiş olduğunu öğrendim. Meslektaşları bana karşı mahcup durumdaydılar. -“Profesör buluşmalarına önem veren biridir, muhakkak büyük bir engel çıkmıştır”,dediler. Bana,“Acaba bizim Size bir yardımımız dokunabilir mi” diye sordular. Durumu kısaca onlara anlattım. O arada bir bayan öğrenci araştırma için büroya girdi. Bürodaki kadın ona, “acaba Beyefendiye bir yardım yapabilir misin” diye sordu, o öğrenci Hanımefendi, -“O konuda pekiyi değilim, çünkü benim alanım eski Latince dilidir, ama yinede bir çaba harcayayım” dedi. Belgeleri önüne serdim. İlk etapta benim çözebildiğim kavramları o da çözdü. O da benim takıldığım yere gelince takıldı kaldı. Ama bu konuda kendisinden daha iyi olan bir öğrenci arkadaşın olduğunu ve biraz sonra buraya geleceğini söyledi. Bekledik. Beklediğimiz Şahıs biraz sonra çıktı geldi, Genç, sevimli, samimi bir insan. Gözleri parlıyor, yeni bir şey öğrenmenin sevinciyle uçuyor sanki. Belgeleri ona gösterdim. Bizim çözdüğümüz yerleri o hemen bir çırpıda çözdü. Takıldığımız yere gelince takılmamızın sebebini yanlış yazmış olduğumuza yorumladı, zorluğun bundan dolayı olduğunu söyledi. Çünkü Yazılı Sütunların bir sistemi olduğunu, kendi uzmanlık alanı olduğunu ve Arkeolog olduğunu söyledi. Kısacası Peter Probst bizim takıldığımız engelleri ve yanlışlığımızı bize göstere göstere, belgelerle kanıtlayarak ikna etti. Çok mutlu oldum. Peter Probst bu mutluluğumu fark etti. Ve bana her zaman bu konuda yardımcı olmaya hazır olduğunu önerdi. Hamburg Üniversitesinde Epigrafi hocası olan Prof. Helmut Halfmann’ın Asistanı ve Doktora çalışması yapan Peter Probst’un yardımı sayesinde Metin şu biçime girdi. | ||
|
Miliaria(Kilometre) taşlarının biçim usulleri Milattan önce olduğu gibi sonra da Roma İmparatorluğu hep Militarist bir Cumhuriyet olarak kalmıştır. Bu Cumhuriyet idaresinde en güçlü söz sahibi olan kurum her şeyin üstünde olan senato’dur. Siyasi Strateji her şeyden önce Askeri komutan ne kadar güçlü olursa olsun Senatoda kabul görmek zorundadır. Ancak ne var ki, Roma İdaresi Milattan sonra II. ve III. Yüz Yıllarda oldukça derin bir siyasi bunalım içindedir. Biz bu siyasi bunalımların sebep ve sonuçlarına sapmadan Keklikoluk ta bulunan Miliaria’nın (Yazılı Sütunun) özelliğini açıklama noktasında kalalım. Miliaria, yol kenarına dikilen taş, yani kilometre taşı anlamındadır. Limes(sınır taşı)sözcüğü Latince kökenlidir. Bu sözcük limes,-itis söz ve eklerinden oluşan bir kelimedir. Limus=transversus, obliquus sözcüklerinden türetilmiştir. Dil bilimde sözcüğün bu günkü anlamı içinde limus=quer(kesit),ve bir fiil isim olan it=gehen(gitmek) (yani comes, itis sözcüklerinin olduğu gibi).Asıl anlamıyla Limes= daima bir yerden geçen bir Yol, bir Hat sathı, bir koruluk, gök, tarla yolu, deniz ve düşmanın boyutu vs. anlamındadır. Bu iki taşın haricinde üçüncü bir taş daha vardır ki o da Terminus’tur. Terminuslar da arsa sınırlarına dikilen taştır. Roma inançlarına göre Terminuslar Jupiterin koruması altındadır, bu yüzden de kutsal yanları vardır. Pauly Wissowa’ya göre, “Romalılar sınır taşlarını(terminus) tanrısal varlıklar olarak kutsarlardı. Bu kutsamanın anısına her yıl 23.Şubatta bayram yaparlardı” Yani Romalı inanca göre olurda birisi bu dikilen taşı yerinden söküp başka bir yere diksin, o kişi çok ağır cezalara çarptırılır ve günahı çok ağır kabul edilirdi. Bu inanca göre bu sınırlar arasında kalan arazi Jupiterin ruhunun vatanıdır. Jupiterde önemli mitolojik tanrılardan biridir. Önceleri arazi sınırları için geçerli olan bu inanç daha sonra miliaralar ve limesler içinde geçerli sayılmıştır. Kim ki bu taşları yerinde oynatırsa o zamanın Roma yasalarına göre bu şahıslar ağır cezalara çarptırılırdı. Bu taşların başka halklar tarafından yerinden oynatılması durumunda savaş ilan edilir. | ||
---|---|---|
Miliaria’ların Özellikleri ve amacı üzerine Kilometre taşlarının en belirgin özellikleri başlı başına belirli bir kural çerçevesi içinde olmak zorundadır. Bu noktada Pauly-Wissowa Ansiklopedisinde şu açıklamayı öğrenmekteyiz. “III. Miliaria’ın Biçimi(Form):Dış görünüş itibarıyla ortaya çıktığı zamandan Krallık dönemine kadarki sürede miliara öyle pek birbirine benzerlikler göstermez. Yükseklikleriyle birbirinden ayrılırlardı. Köşeli Sütun şeklindeydiler, Cumhuriyet dönemindeyse genel olarak bir Silindir şekline büründüler”. “Miliariaların ortalama yüksekliği yaklaşık 180-300 cm olarak tespit edilebilir. Bu boyun 50-80 kadar bir kısmı toprak içine gömülürdü. Böylece yalın bakışla fark edilen yükseklik 130-220 cm’yi gösterirdi” . Bunların haricinde şu özellikleri de sayabiliriz. Birinci Kural: Kilometre taşının atfedildiği kişinin Unvanı belirtilmek zorundadır. Yani Uygarlığın idaresinde en yüksek yetki ve hükme sahip olan kurumsal kişinin Unvanı(Etiketi). Elbette en yüksek Unvan Senatonun verdiği veya kişinin kendi askeri çabası, askeri becerisiyle kazandığı taltif olan IMPERATOR’ DUR. IMPERATOR luk unvanının içeriğinde Ülkenin veya İmparatorluk hâkimiyetinin geçerli olduğu alanda en yüksek yetkili rütbedir. Daha evvel belirtildiği gibi bu rütbe ancak ya İdarenin en yüksek kurumu olan Senato tarafından kişiye verilirdi, yada kişinin bizzat kendi emek ve çabası ile kazandığı durumda ama yine de bu kazanım doğrudan doğruya Senato tarafından verilir. Bütün miliaria taşlarına ne olursa olsun bu Unvan kısaca belirtilmek zorundadır. Kısaca daima IMP yada IMPER yazılır. İkinci Kural: Bu kısaltmanın ardında Unvanı kazanan veya verilen şahsın, varsa, aile, soy, silsile adı yazılır. Romalılar buna gentil nyme(name) derler, yani anaerkil yada ataerkil ailenin adı. O günün koşullarında bir kaç soylu aile vardı. Bunlar ya gracche, ya da caesar’lar ve traianlardır. Sonraları bu soylular zincirine başka isimler gelip katılıyor. O günün koşullarında bu soylardan olan ailelerin üyesi olmak başlı başına bir şan, şeref ve imtiyaz meselesiydi. Üçüncü Kural: Gentlice ailenin adının ardında bu şahsın kazandığı başka bir ad ve unvan belirtilir. Dördüncü Kural: Bu belirtmeden sonra Sütunun kim tarafından veya ne için yazıldığı yada dikildiği belirtilir. Bu belirtmeler bir fiil’le gösterilirdi: Bunlar, “ munivit = sabitleştirdi/yaptı fecit = yaptı restituit = yeniden yaptı(ya da yeniden inşa etti)”. ( Manfred Schmidt, Einführung in die lateinische Epigraphik, Darmstadt 2004,Sayfa 62-Almancadan tercüme tarafımdan) Bu kavramlar aynı zamanda Sütun’un yerine konuluşunun siyasi bazını da göstermektedir. Beşinci Kural: Miliaria’yı yazan yada diken şahsın adı ve görevi yada Unvanı yazılır. Altıncı Kural: Bu Miliaria’nın dikildiği yerle bir sonraki Merkezi yerleşim yerinin adı ve uzaklığı belirtilmek zorundadır. Yani bu taşın dikildiği yerden geçen şahıs bir sonraki yerleşim yerinin ne kadar uzakta olduğunun farkına varır. Herhalde tarihçi Quintilian açıklamasıyla bu durumu kastetmiştir. Genellikle uzaklıklar, mesafeler miliaria taşının en alt tarafına yazılır. | ||
Kilometre Taşlarının (miliaria) Dikilmesinin amacı Kilometre taşının ( miliaria) dikilmesinin gerekçesini şu Latince metin çok güzel ifade etmektedir. “Taş üstüne yazılmış Yazılarda gösterilen yol hattı ve uzaklığı gelip geçen Seyyahların yorgunluğundan birçoğunu bertaraf eder” Quintilian adlı Romalı tarihçinin edebi bir şekilde yazdığı gibi “Seyyahların yorgunluğunu bertaraf etmenin” haricinde gerçek askeri hedeflere hizmet etmektedir. „Roma Kilometre taşlarının(miliaria)’ların tarihi, zaman içinde Roma yol yapım, onarım tarihinin de bir öyküsünü teşkil eder“ “.......,kurtarılan Polonya’nın tam olarak iktisadi ve siyasi anlamda bu sürecin (Roma imparatorluk sınırları içine)kapatılması anlamına gelir,...” Tarihçiler, Roma İmparatorluğunun serbest hareket edebilen çok pratik ve hızlı bir askeri biçiminin varlığından bahsederler. Bu pratik ve süratli hareketin temeli, o dönemler hedefleri açık gösteren güçlü bir yol ağı sistemi alt yapısının mevcut olmasından kaynaklanmaktadır. Roma tarihinde birçok defa birçok İmparator tarafından hâkimiyet alanından sınırlara kadar en süratli şekilde varmak için yollar yapılmış ve köprüler onarılmıştı. Keklikoluk sahası üzerinde bulunan bu ve bunun gibi yazılı Sütunlar o günün koşullarında Roma imparatorluğunun gerçek askeri stratejisini çok iyi göstermektedir. Küçük bir alanda çok sayıda Yazılı Sütunun bulunması bölgenin savaş için oldukça yoğun, askeri olarak çok sıcak bir yöre olduğunu göstermektedir. Birçok veri bunu işaret eder. Şöyle ki, Caesaria’nın (bugünün koşullara göre),Göksun’un (Cocossus) Keklikoluk’un yakınında olması bunun bir işaretidir. Onunda ötesinde Cappadocia’nın Doğu Comagene-melitia sınırına yakınlığı da bu hummalı çalışmanın ayrı bir yanını göstermektedir. Yakın tarihte bu yörede tarih araştırmacılar tarafından çeşitli defalar Yazılı Sütunlar (Kilometre taşları) bulunmuştur. 1.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1885 tarihinde kaydediyor. Roma kayıtlarına göre taşın Numarası 21 dır. 2.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1885 Nr.22 3.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1888 Nr.? 4.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1893 Nr.136 5.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1893 Nr.32 7.Sütunun bu kayıtlara kayıt edilmemiş olmasının sebebi Taşın bulunduğu yerde Yerin dibinde gömülü olmasından kaynaklanmaktadır. Bu anlamda şimdi Keklikoluk ta var olan yazılı Sütuna Epigrafik(yazılı taş) tarih araştırmacılar için yeni bir haberdir. Yukarıda da Sterret adlı İngiliz araştırmacının bir bir ardı sıra aynı yöreye gelip araştırma yapıp, kayıtlarda bulunması bölgenin tarihsel önemini göstermektedir. Tabi bu bölgeye bir tek Sterret araştırmak için gelmiyor. Aynı tarihi kaynaklara göre, Hogart, Munro ve Ramsay adlı önemli tarihçiler de gelip araştırma yapmış oldukları kayıtlıdır. Konunun burasında biraz saparak şu İlginç açıklamayı yapmanın gerekliliğini gördüm. Keklikoluklular için bunu açıklamakta bir fayda vardır. Sterret adlı araştırmacı ilk defa 1885 tarihinde bu bölgeye araştırma için geldiğinde Keklikoluk tan geçerken, Keklikoluk için şu notu düşüyor. Türkçesi:’Kürt köyünde-Eski haritada Keldi oğlu olarak adlandırılır’ Burada altı çizilmesi gereken nokta Sterret Keklikoluk köyünü bir Kürt köyü olarak görmesinin yanında “Keldi oğlu” kavramını kullanır. Bu Sterret’in dil sürçmesinden dolayı ifade etmede zorluk çektiği bir durum değildir. Keldi kavramı Tarihte Mezopotamya da yaşayan keldanilerin kısa ifade biçimidir. Sterret haritada yazılı kaynağa dayanıp, onlara çağrışım yaparak “Keldi oğlu” demektedir. | ||
Keklikoluk Köyündeki Miliaria’nın Özelliği Bu Sütun granit taştandır. Sütun binlerce yıllık zamanın ve dış hava koşullarının verdiği süreç içinde aşınma ve yıpranmaya uğramıştır. Bu durum taşın üstündeki yazıların tam olarak okunup belirtilmesinde yer yer zorluklar çıkarmaktadır. Taş tam bir korunma altına alınmadığı için ceviz ağacının gölgesinde kuşların üstüne pislemesiyle daha bir yıpranmıştır. Bütün bu dış koşul yıpranmalarına karşın yinede taşın üstüne yazılmış olan metnin okunması mümkün olabilmektedir. Metin eski Latince Alfabetik harflerle yazılmıştır. Bu yazılışta yer yer Frigyaca harflerin varlığı dikkati çekmektedir. Ama bazı Kilometre Taşları yer yer Yunanca(Grekçe) harflerle yazıldığı gibi yer yer de Latince ve Grekçe harflerle karışık yazılır. Keklikoluk köyündeki Yazılı Sütunda yazılmış olan metin belirttiğimiz gibi Latince, Grekçe ve frigyaca harflerle karmaşık şekilde yazılmıştır. Metnin bu şekilde yazılışı Alfabenin o günkü durumunu bize çok iyi yansıtmaktadır. Bu yüzden taştaki metnin anlaşılıp çözülmesi kolay olmamaktadır. Zaten eski Latince olması da işin ayrı bir zor yanını teşkil eder. Bu metinde var olan ve bir üçgen biçiminde olan harf D harfidir ve Yunanca(Grekçe) alfabeden olan bir harftir. Kuyruğu aşağı doğru anormal derecede uzatılmış olan G harfi de Frigyaca dır. A harflerindeki orta kesik kısmı yoktur. Bu anlamda bu A değil de L harfidir, çünkü Yunancada içi boş olan A harfi L(lamda) anlamındadır. Yalnız Keklikoluk Metnindeki bu içi boş A normal A anlamındadır.€ harfi E anlamındadır. V harfi aslında Latincede U harfini belirtir, yani U harfi olarak okunur. P harfi P olarak okunur. C harfi bizim bildiğimiz gibi C harfi değildir, bu harf K konuşulduğu gibi okunur. Örneğin: “Sepet gibi”. Bu metinde de farkına varıldığı gibi oldukça karmaşık bir harf salatası oluşmaktadır. Metnin yazılması aynı zamanda metni dikte eden şahsın okuma yazma bilgi durumunu, konuştuğu diyalekti çok iyi yansıtır. Romalılar tek başına oluşan bir halktan değil dünyada birçok halkların birleşimi ile oluşmuş bir Uygarlık biçimiydi. Bu Uygarlıkta geçerli konuşulan dil Latinceydi. Yazanlar Yunancanın yanında Latince de yazardı. Ama zaman aşını mı içinde giderek Yunanca(Grekçe) bırakılmış onun yerine İmparatorluğun resmi dili olan Latince konuşulmaya ve yazılmaya başlamıştır. Bu kural daha sonra Dünya Bilim Dili kuralı haline gelmiştir. Günümüzde daha çok Tıp, Fizik, Kimya ve Matematik bilimlerinde yoğun bir şekilde kullanılır. Bugün okuduğumuz, yazdığımız, kullandığımız modern Alfabe, bu biçimine gelinceye kadar birçok değişim ve başkalaşıma uğrayarak gelmiştir. | ||
Keklikoluktaki Kilometre taşı üstüne yazılmış olan metnin orjinal görüntüsü | ||
| ||
Kendim uzun çabalar sonucu bu Metnin şu kelimelerini tercümesini çıkarmayı başardım: | ||
| ||
Latince bilmediğimden dolayı, Metinde birleştirme, ayrıştırma ve eklemeler yapma yöntemini uygulama noktasında güçlüklerle karşılaştım. Bu konuda araştırdığım ne kadar kaynak varsa bana bir açıklık getirmedi. Zaten Belge toplama konusunda da ayrı bir zorluk çekiyordum. Kütüphaneler bazen bir belgeyi temin ederken aylar geçiyordu. Ama kendi kendime ant içtim. Bu engeli aşmam gerekiyordu. Kütüphanelerdeki danışma masalarında, Arkeolojik konuda ne gibi yerlere başvurmam gerektiği konusunda bilgilendim. Hamburg Üniversitesi çatısı altında Eski Tarihi(antik) araştıran bir Fakültenin Enstitüsü olan Arkeoloji Enstitüsü Kütüphanesine gitmem tavsiye edildi. Oradan taş üzerine yazılı metin araştırması yapan bir uzmanlarının olup olmadığını soruşturdum. Üniversitenin Eski tarih zaman araştırması yapan ve bu konuda uzman olan Prof.Helmut Halfmann’ı bana özellikle tavsiye ettiler. Araştırma soruşturma derken Profesörün Yazıhanesini buldum. Ama ne yazık ki Profesör, bir araştırmadan dolayı Hamburg ta olmadığını öğrendim. Bir iş arkadaşından bana Profesörle iletişime girebilmem için bir çözüm rica ettim, o da, bana Profesörün yazıhanesinin telefonunu verdi. -”Ama bu insan çok meşgul biridir. Yazıhanede onu bulmak çok zordur. Yalnız görüşme saatine gelir. Fakat bu aylarda o araştırma içindedir, yazıhaneye pek nadir uğrar. Siz yinede çabalayın, telefon edin, şansınız varsa, kendisine tesadüf edersiniz” dedi. İyi ve çok güzel bir tavsiyeydi. Söylediği gibi her gün sabah akşam iki üç defa telefon etmeye başladım. Eninde sonunda bu iyi insana tesadüf edebildim. Durumumu arz ettim. Kendisinden bana bu konuda yardımcı olup olamayacağını rica ettim. -Zamanın olmadığını, şimdi yapamayacağını, zaten bu hafta hiç zamanının olmadığını ama gelecek hafta olabileceğini, bunun için yazıhanesine gelmemi“ söyledi. Kararlaştırdık. Ben bir çözüm bulacağımdan dolayı Hamburg’a bir gün önceden vardım. Saatinde Üniversiteye geldim, ama ne yazık ki bu seferde Profesör gitmiş olduğu yerden daha geri gelmemiş olduğunu öğrendim. Meslektaşları bana karşı mahcup durumdaydılar. -“Profesör buluşmalarına önem veren biridir, muhakkak büyük bir engel çıkmıştır”,dediler. Bana,“Acaba bizim Size bir yardımımız dokunabilir mi” diye sordular. Durumu kısaca onlara anlattım. O arada bir bayan öğrenci araştırma için büroya girdi. Bürodaki kadın ona, “acaba Beyefendiye bir yardım yapabilir misin” diye sordu, o öğrenci Hanımefendi, -“O konuda pekiyi değilim, çünkü benim alanım eski Latince dilidir, ama yinede bir çaba harcayayım” dedi. Belgeleri önüne serdim. İlk etapta benim çözebildiğim kavramları o da çözdü. O da benim takıldığım yere gelince takıldı kaldı. Ama bu konuda kendisinden daha iyi olan bir öğrenci arkadaşın olduğunu ve biraz sonra buraya geleceğini söyledi. Bekledik. Beklediğimiz Şahıs biraz sonra çıktı geldi, Genç, sevimli, samimi bir insan. Gözleri parlıyor, yeni bir şey öğrenmenin sevinciyle uçuyor sanki. Belgeleri ona gösterdim. Bizim çözdüğümüz yerleri o hemen bir çırpıda çözdü. Takıldığımız yere gelince takılmamızın sebebini yanlış yazmış olduğumuza yorumladı, zorluğun bundan dolayı olduğunu söyledi. Çünkü Yazılı Sütunların bir sistemi olduğunu, kendi uzmanlık alanı olduğunu ve Arkeolog olduğunu söyledi. Kısacası Peter Probst bizim takıldığımız engelleri ve yanlışlığımızı bize göstere göstere, belgelerle kanıtlayarak ikna etti. Çok mutlu oldum. Peter Probst bu mutluluğumu fark etti. Ve bana her zaman bu konuda yardımcı olmaya hazır olduğunu önerdi. Hamburg Üniversitesinde Epigrafi hocası olan Prof. Helmut Halfmann’ın Asistanı ve Doktora çalışması yapan Peter Probst’un yardımı sayesinde Metin şu biçime girdi. | ||
|
Miliaria(Kilometre) taşlarının biçim usulleri Milattan önce olduğu gibi sonra da Roma İmparatorluğu hep Militarist bir Cumhuriyet olarak kalmıştır. Bu Cumhuriyet idaresinde en güçlü söz sahibi olan kurum her şeyin üstünde olan senato’dur. Siyasi Strateji her şeyden önce Askeri komutan ne kadar güçlü olursa olsun Senatoda kabul görmek zorundadır. Ancak ne var ki, Roma İdaresi Milattan sonra II. ve III. Yüz Yıllarda oldukça derin bir siyasi bunalım içindedir. Biz bu siyasi bunalımların sebep ve sonuçlarına sapmadan Keklikoluk ta bulunan Miliaria’nın (Yazılı Sütunun) özelliğini açıklama noktasında kalalım. Miliaria, yol kenarına dikilen taş, yani kilometre taşı anlamındadır. Limes(sınır taşı)sözcüğü Latince kökenlidir. Bu sözcük limes,-itis söz ve eklerinden oluşan bir kelimedir. Limus=transversus, obliquus sözcüklerinden türetilmiştir. Dil bilimde sözcüğün bu günkü anlamı içinde limus=quer(kesit),ve bir fiil isim olan it=gehen(gitmek) (yani comes, itis sözcüklerinin olduğu gibi).Asıl anlamıyla Limes= daima bir yerden geçen bir Yol, bir Hat sathı, bir koruluk, gök, tarla yolu, deniz ve düşmanın boyutu vs. anlamındadır. Bu iki taşın haricinde üçüncü bir taş daha vardır ki o da Terminus’tur. Terminuslar da arsa sınırlarına dikilen taştır. Roma inançlarına göre Terminuslar Jupiterin koruması altındadır, bu yüzden de kutsal yanları vardır. Pauly Wissowa’ya göre, “Romalılar sınır taşlarını(terminus) tanrısal varlıklar olarak kutsarlardı. Bu kutsamanın anısına her yıl 23.Şubatta bayram yaparlardı” Yani Romalı inanca göre olurda birisi bu dikilen taşı yerinden söküp başka bir yere diksin, o kişi çok ağır cezalara çarptırılır ve günahı çok ağır kabul edilirdi. Bu inanca göre bu sınırlar arasında kalan arazi Jupiterin ruhunun vatanıdır. Jupiterde önemli mitolojik tanrılardan biridir. Önceleri arazi sınırları için geçerli olan bu inanç daha sonra miliaralar ve limesler içinde geçerli sayılmıştır. Kim ki bu taşları yerinde oynatırsa o zamanın Roma yasalarına göre bu şahıslar ağır cezalara çarptırılırdı. Bu taşların başka halklar tarafından yerinden oynatılması durumunda savaş ilan edilir. | ||
---|---|---|
Miliaria’ların Özellikleri ve amacı üzerine Kilometre taşlarının en belirgin özellikleri başlı başına belirli bir kural çerçevesi içinde olmak zorundadır. Bu noktada Pauly-Wissowa Ansiklopedisinde şu açıklamayı öğrenmekteyiz. “III. Miliaria’ın Biçimi(Form):Dış görünüş itibarıyla ortaya çıktığı zamandan Krallık dönemine kadarki sürede miliara öyle pek birbirine benzerlikler göstermez. Yükseklikleriyle birbirinden ayrılırlardı. Köşeli Sütun şeklindeydiler, Cumhuriyet dönemindeyse genel olarak bir Silindir şekline büründüler”. “Miliariaların ortalama yüksekliği yaklaşık 180-300 cm olarak tespit edilebilir. Bu boyun 50-80 kadar bir kısmı toprak içine gömülürdü. Böylece yalın bakışla fark edilen yükseklik 130-220 cm’yi gösterirdi” . Bunların haricinde şu özellikleri de sayabiliriz. Birinci Kural: Kilometre taşının atfedildiği kişinin Unvanı belirtilmek zorundadır. Yani Uygarlığın idaresinde en yüksek yetki ve hükme sahip olan kurumsal kişinin Unvanı(Etiketi). Elbette en yüksek Unvan Senatonun verdiği veya kişinin kendi askeri çabası, askeri becerisiyle kazandığı taltif olan IMPERATOR’ DUR. IMPERATOR luk unvanının içeriğinde Ülkenin veya İmparatorluk hâkimiyetinin geçerli olduğu alanda en yüksek yetkili rütbedir. Daha evvel belirtildiği gibi bu rütbe ancak ya İdarenin en yüksek kurumu olan Senato tarafından kişiye verilirdi, yada kişinin bizzat kendi emek ve çabası ile kazandığı durumda ama yine de bu kazanım doğrudan doğruya Senato tarafından verilir. Bütün miliaria taşlarına ne olursa olsun bu Unvan kısaca belirtilmek zorundadır. Kısaca daima IMP yada IMPER yazılır. İkinci Kural: Bu kısaltmanın ardında Unvanı kazanan veya verilen şahsın, varsa, aile, soy, silsile adı yazılır. Romalılar buna gentil nyme(name) derler, yani anaerkil yada ataerkil ailenin adı. O günün koşullarında bir kaç soylu aile vardı. Bunlar ya gracche, ya da caesar’lar ve traianlardır. Sonraları bu soylular zincirine başka isimler gelip katılıyor. O günün koşullarında bu soylardan olan ailelerin üyesi olmak başlı başına bir şan, şeref ve imtiyaz meselesiydi. Üçüncü Kural: Gentlice ailenin adının ardında bu şahsın kazandığı başka bir ad ve unvan belirtilir. Dördüncü Kural: Bu belirtmeden sonra Sütunun kim tarafından veya ne için yazıldığı yada dikildiği belirtilir. Bu belirtmeler bir fiil’le gösterilirdi: Bunlar, “ munivit = sabitleştirdi/yaptı fecit = yaptı restituit = yeniden yaptı(ya da yeniden inşa etti)”. ( Manfred Schmidt, Einführung in die lateinische Epigraphik, Darmstadt 2004,Sayfa 62-Almancadan tercüme tarafımdan) Bu kavramlar aynı zamanda Sütun’un yerine konuluşunun siyasi bazını da göstermektedir. Beşinci Kural: Miliaria’yı yazan yada diken şahsın adı ve görevi yada Unvanı yazılır. Altıncı Kural: Bu Miliaria’nın dikildiği yerle bir sonraki Merkezi yerleşim yerinin adı ve uzaklığı belirtilmek zorundadır. Yani bu taşın dikildiği yerden geçen şahıs bir sonraki yerleşim yerinin ne kadar uzakta olduğunun farkına varır. Herhalde tarihçi Quintilian açıklamasıyla bu durumu kastetmiştir. Genellikle uzaklıklar, mesafeler miliaria taşının en alt tarafına yazılır. | ||
Kilometre Taşlarının (miliaria) Dikilmesinin amacı Kilometre taşının ( miliaria) dikilmesinin gerekçesini şu Latince metin çok güzel ifade etmektedir. “Taş üstüne yazılmış Yazılarda gösterilen yol hattı ve uzaklığı gelip geçen Seyyahların yorgunluğundan birçoğunu bertaraf eder” Quintilian adlı Romalı tarihçinin edebi bir şekilde yazdığı gibi “Seyyahların yorgunluğunu bertaraf etmenin” haricinde gerçek askeri hedeflere hizmet etmektedir. „Roma Kilometre taşlarının(miliaria)’ların tarihi, zaman içinde Roma yol yapım, onarım tarihinin de bir öyküsünü teşkil eder“ “.......,kurtarılan Polonya’nın tam olarak iktisadi ve siyasi anlamda bu sürecin (Roma imparatorluk sınırları içine)kapatılması anlamına gelir,...” Tarihçiler, Roma İmparatorluğunun serbest hareket edebilen çok pratik ve hızlı bir askeri biçiminin varlığından bahsederler. Bu pratik ve süratli hareketin temeli, o dönemler hedefleri açık gösteren güçlü bir yol ağı sistemi alt yapısının mevcut olmasından kaynaklanmaktadır. Roma tarihinde birçok defa birçok İmparator tarafından hâkimiyet alanından sınırlara kadar en süratli şekilde varmak için yollar yapılmış ve köprüler onarılmıştı. Keklikoluk sahası üzerinde bulunan bu ve bunun gibi yazılı Sütunlar o günün koşullarında Roma imparatorluğunun gerçek askeri stratejisini çok iyi göstermektedir. Küçük bir alanda çok sayıda Yazılı Sütunun bulunması bölgenin savaş için oldukça yoğun, askeri olarak çok sıcak bir yöre olduğunu göstermektedir. Birçok veri bunu işaret eder. Şöyle ki, Caesaria’nın (bugünün koşullara göre),Göksun’un (Cocossus) Keklikoluk’un yakınında olması bunun bir işaretidir. Onunda ötesinde Cappadocia’nın Doğu Comagene-melitia sınırına yakınlığı da bu hummalı çalışmanın ayrı bir yanını göstermektedir. Yakın tarihte bu yörede tarih araştırmacılar tarafından çeşitli defalar Yazılı Sütunlar (Kilometre taşları) bulunmuştur. 1.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1885 tarihinde kaydediyor. Roma kayıtlarına göre taşın Numarası 21 dır. 2.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1885 Nr.22 3.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1888 Nr.? 4.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1893 Nr.136 5.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1893 Nr.32 7.Sütunun bu kayıtlara kayıt edilmemiş olmasının sebebi Taşın bulunduğu yerde Yerin dibinde gömülü olmasından kaynaklanmaktadır. Bu anlamda şimdi Keklikoluk ta var olan yazılı Sütuna Epigrafik(yazılı taş) tarih araştırmacılar için yeni bir haberdir. Yukarıda da Sterret adlı İngiliz araştırmacının bir bir ardı sıra aynı yöreye gelip araştırma yapıp, kayıtlarda bulunması bölgenin tarihsel önemini göstermektedir. Tabi bu bölgeye bir tek Sterret araştırmak için gelmiyor. Aynı tarihi kaynaklara göre, Hogart, Munro ve Ramsay adlı önemli tarihçiler de gelip araştırma yapmış oldukları kayıtlıdır. Konunun burasında biraz saparak şu İlginç açıklamayı yapmanın gerekliliğini gördüm. Keklikoluklular için bunu açıklamakta bir fayda vardır. Sterret adlı araştırmacı ilk defa 1885 tarihinde bu bölgeye araştırma için geldiğinde Keklikoluk tan geçerken, Keklikoluk için şu notu düşüyor. Türkçesi:’Kürt köyünde-Eski haritada Keldi oğlu olarak adlandırılır’ Burada altı çizilmesi gereken nokta Sterret Keklikoluk köyünü bir Kürt köyü olarak görmesinin yanında “Keldi oğlu” kavramını kullanır. Bu Sterret’in dil sürçmesinden dolayı ifade etmede zorluk çektiği bir durum değildir. Keldi kavramı Tarihte Mezopotamya da yaşayan keldanilerin kısa ifade biçimidir. Sterret haritada yazılı kaynağa dayanıp, onlara çağrışım yaparak “Keldi oğlu” demektedir. | ||
Keklikoluk Köyündeki Miliaria’nın Özelliği Bu Sütun granit taştandır. Sütun binlerce yıllık zamanın ve dış hava koşullarının verdiği süreç içinde aşınma ve yıpranmaya uğramıştır. Bu durum taşın üstündeki yazıların tam olarak okunup belirtilmesinde yer yer zorluklar çıkarmaktadır. Taş tam bir korunma altına alınmadığı için ceviz ağacının gölgesinde kuşların üstüne pislemesiyle daha bir yıpranmıştır. Bütün bu dış koşul yıpranmalarına karşın yinede taşın üstüne yazılmış olan metnin okunması mümkün olabilmektedir. Metin eski Latince Alfabetik harflerle yazılmıştır. Bu yazılışta yer yer Frigyaca harflerin varlığı dikkati çekmektedir. Ama bazı Kilometre Taşları yer yer Yunanca(Grekçe) harflerle yazıldığı gibi yer yer de Latince ve Grekçe harflerle karışık yazılır. Keklikoluk köyündeki Yazılı Sütunda yazılmış olan metin belirttiğimiz gibi Latince, Grekçe ve frigyaca harflerle karmaşık şekilde yazılmıştır. Metnin bu şekilde yazılışı Alfabenin o günkü durumunu bize çok iyi yansıtmaktadır. Bu yüzden taştaki metnin anlaşılıp çözülmesi kolay olmamaktadır. Zaten eski Latince olması da işin ayrı bir zor yanını teşkil eder. Bu metinde var olan ve bir üçgen biçiminde olan harf D harfidir ve Yunanca(Grekçe) alfabeden olan bir harftir. Kuyruğu aşağı doğru anormal derecede uzatılmış olan G harfi de Frigyaca dır. A harflerindeki orta kesik kısmı yoktur. Bu anlamda bu A değil de L harfidir, çünkü Yunancada içi boş olan A harfi L(lamda) anlamındadır. Yalnız Keklikoluk Metnindeki bu içi boş A normal A anlamındadır.€ harfi E anlamındadır. V harfi aslında Latincede U harfini belirtir, yani U harfi olarak okunur. P harfi P olarak okunur. C harfi bizim bildiğimiz gibi C harfi değildir, bu harf K konuşulduğu gibi okunur. Örneğin: “Sepet gibi”. Bu metinde de farkına varıldığı gibi oldukça karmaşık bir harf salatası oluşmaktadır. Metnin yazılması aynı zamanda metni dikte eden şahsın okuma yazma bilgi durumunu, konuştuğu diyalekti çok iyi yansıtır. Romalılar tek başına oluşan bir halktan değil dünyada birçok halkların birleşimi ile oluşmuş bir Uygarlık biçimiydi. Bu Uygarlıkta geçerli konuşulan dil Latinceydi. Yazanlar Yunancanın yanında Latince de yazardı. Ama zaman aşını mı içinde giderek Yunanca(Grekçe) bırakılmış onun yerine İmparatorluğun resmi dili olan Latince konuşulmaya ve yazılmaya başlamıştır. Bu kural daha sonra Dünya Bilim Dili kuralı haline gelmiştir. Günümüzde daha çok Tıp, Fizik, Kimya ve Matematik bilimlerinde yoğun bir şekilde kullanılır. Bugün okuduğumuz, yazdığımız, kullandığımız modern Alfabe, bu biçimine gelinceye kadar birçok değişim ve başkalaşıma uğrayarak gelmiştir. | ||
Keklikoluktaki Kilometre taşı üstüne yazılmış olan metnin orjinal görüntüsü | ||
| ||
Kendim uzun çabalar sonucu bu Metnin şu kelimelerini tercümesini çıkarmayı başardım: | ||
| ||
Latince bilmediğimden dolayı, Metinde birleştirme, ayrıştırma ve eklemeler yapma yöntemini uygulama noktasında güçlüklerle karşılaştım. Bu konuda araştırdığım ne kadar kaynak varsa bana bir açıklık getirmedi. Zaten Belge toplama konusunda da ayrı bir zorluk çekiyordum. Kütüphaneler bazen bir belgeyi temin ederken aylar geçiyordu. Ama kendi kendime ant içtim. Bu engeli aşmam gerekiyordu. Kütüphanelerdeki danışma masalarında, Arkeolojik konuda ne gibi yerlere başvurmam gerektiği konusunda bilgilendim. Hamburg Üniversitesi çatısı altında Eski Tarihi(antik) araştıran bir Fakültenin Enstitüsü olan Arkeoloji Enstitüsü Kütüphanesine gitmem tavsiye edildi. Oradan taş üzerine yazılı metin araştırması yapan bir uzmanlarının olup olmadığını soruşturdum. Üniversitenin Eski tarih zaman araştırması yapan ve bu konuda uzman olan Prof.Helmut Halfmann’ı bana özellikle tavsiye ettiler. Araştırma soruşturma derken Profesörün Yazıhanesini buldum. Ama ne yazık ki Profesör, bir araştırmadan dolayı Hamburg ta olmadığını öğrendim. Bir iş arkadaşından bana Profesörle iletişime girebilmem için bir çözüm rica ettim, o da, bana Profesörün yazıhanesinin telefonunu verdi. -”Ama bu insan çok meşgul biridir. Yazıhanede onu bulmak çok zordur. Yalnız görüşme saatine gelir. Fakat bu aylarda o araştırma içindedir, yazıhaneye pek nadir uğrar. Siz yinede çabalayın, telefon edin, şansınız varsa, kendisine tesadüf edersiniz” dedi. İyi ve çok güzel bir tavsiyeydi. Söylediği gibi her gün sabah akşam iki üç defa telefon etmeye başladım. Eninde sonunda bu iyi insana tesadüf edebildim. Durumumu arz ettim. Kendisinden bana bu konuda yardımcı olup olamayacağını rica ettim. -Zamanın olmadığını, şimdi yapamayacağını, zaten bu hafta hiç zamanının olmadığını ama gelecek hafta olabileceğini, bunun için yazıhanesine gelmemi“ söyledi. Kararlaştırdık. Ben bir çözüm bulacağımdan dolayı Hamburg’a bir gün önceden vardım. Saatinde Üniversiteye geldim, ama ne yazık ki bu seferde Profesör gitmiş olduğu yerden daha geri gelmemiş olduğunu öğrendim. Meslektaşları bana karşı mahcup durumdaydılar. -“Profesör buluşmalarına önem veren biridir, muhakkak büyük bir engel çıkmıştır”,dediler. Bana,“Acaba bizim Size bir yardımımız dokunabilir mi” diye sordular. Durumu kısaca onlara anlattım. O arada bir bayan öğrenci araştırma için büroya girdi. Bürodaki kadın ona, “acaba Beyefendiye bir yardım yapabilir misin” diye sordu, o öğrenci Hanımefendi, -“O konuda pekiyi değilim, çünkü benim alanım eski Latince dilidir, ama yinede bir çaba harcayayım” dedi. Belgeleri önüne serdim. İlk etapta benim çözebildiğim kavramları o da çözdü. O da benim takıldığım yere gelince takıldı kaldı. Ama bu konuda kendisinden daha iyi olan bir öğrenci arkadaşın olduğunu ve biraz sonra buraya geleceğini söyledi. Bekledik. Beklediğimiz Şahıs biraz sonra çıktı geldi, Genç, sevimli, samimi bir insan. Gözleri parlıyor, yeni bir şey öğrenmenin sevinciyle uçuyor sanki. Belgeleri ona gösterdim. Bizim çözdüğümüz yerleri o hemen bir çırpıda çözdü. Takıldığımız yere gelince takılmamızın sebebini yanlış yazmış olduğumuza yorumladı, zorluğun bundan dolayı olduğunu söyledi. Çünkü Yazılı Sütunların bir sistemi olduğunu, kendi uzmanlık alanı olduğunu ve Arkeolog olduğunu söyledi. Kısacası Peter Probst bizim takıldığımız engelleri ve yanlışlığımızı bize göstere göstere, belgelerle kanıtlayarak ikna etti. Çok mutlu oldum. Peter Probst bu mutluluğumu fark etti. Ve bana her zaman bu konuda yardımcı olmaya hazır olduğunu önerdi. Hamburg Üniversitesinde Epigrafi hocası olan Prof. Helmut Halfmann’ın Asistanı ve Doktora çalışması yapan Peter Probst’un yardımı sayesinde Metin şu biçime girdi. | ||
|
Miliaria(Kilometre) taşlarının biçim usulleri Milattan önce olduğu gibi sonra da Roma İmparatorluğu hep Militarist bir Cumhuriyet olarak kalmıştır. Bu Cumhuriyet idaresinde en güçlü söz sahibi olan kurum her şeyin üstünde olan senato’dur. Siyasi Strateji her şeyden önce Askeri komutan ne kadar güçlü olursa olsun Senatoda kabul görmek zorundadır. Ancak ne var ki, Roma İdaresi Milattan sonra II. ve III. Yüz Yıllarda oldukça derin bir siyasi bunalım içindedir. Biz bu siyasi bunalımların sebep ve sonuçlarına sapmadan Keklikoluk ta bulunan Miliaria’nın (Yazılı Sütunun) özelliğini açıklama noktasında kalalım. Miliaria, yol kenarına dikilen taş, yani kilometre taşı anlamındadır. Limes(sınır taşı)sözcüğü Latince kökenlidir. Bu sözcük limes,-itis söz ve eklerinden oluşan bir kelimedir. Limus=transversus, obliquus sözcüklerinden türetilmiştir. Dil bilimde sözcüğün bu günkü anlamı içinde limus=quer(kesit),ve bir fiil isim olan it=gehen(gitmek) (yani comes, itis sözcüklerinin olduğu gibi).Asıl anlamıyla Limes= daima bir yerden geçen bir Yol, bir Hat sathı, bir koruluk, gök, tarla yolu, deniz ve düşmanın boyutu vs. anlamındadır. Bu iki taşın haricinde üçüncü bir taş daha vardır ki o da Terminus’tur. Terminuslar da arsa sınırlarına dikilen taştır. Roma inançlarına göre Terminuslar Jupiterin koruması altındadır, bu yüzden de kutsal yanları vardır. Pauly Wissowa’ya göre, “Romalılar sınır taşlarını(terminus) tanrısal varlıklar olarak kutsarlardı. Bu kutsamanın anısına her yıl 23.Şubatta bayram yaparlardı” Yani Romalı inanca göre olurda birisi bu dikilen taşı yerinden söküp başka bir yere diksin, o kişi çok ağır cezalara çarptırılır ve günahı çok ağır kabul edilirdi. Bu inanca göre bu sınırlar arasında kalan arazi Jupiterin ruhunun vatanıdır. Jupiterde önemli mitolojik tanrılardan biridir. Önceleri arazi sınırları için geçerli olan bu inanç daha sonra miliaralar ve limesler içinde geçerli sayılmıştır. Kim ki bu taşları yerinde oynatırsa o zamanın Roma yasalarına göre bu şahıslar ağır cezalara çarptırılırdı. Bu taşların başka halklar tarafından yerinden oynatılması durumunda savaş ilan edilir. | ||
---|---|---|
Miliaria’ların Özellikleri ve amacı üzerine Kilometre taşlarının en belirgin özellikleri başlı başına belirli bir kural çerçevesi içinde olmak zorundadır. Bu noktada Pauly-Wissowa Ansiklopedisinde şu açıklamayı öğrenmekteyiz. “III. Miliaria’ın Biçimi(Form):Dış görünüş itibarıyla ortaya çıktığı zamandan Krallık dönemine kadarki sürede miliara öyle pek birbirine benzerlikler göstermez. Yükseklikleriyle birbirinden ayrılırlardı. Köşeli Sütun şeklindeydiler, Cumhuriyet dönemindeyse genel olarak bir Silindir şekline büründüler”. “Miliariaların ortalama yüksekliği yaklaşık 180-300 cm olarak tespit edilebilir. Bu boyun 50-80 kadar bir kısmı toprak içine gömülürdü. Böylece yalın bakışla fark edilen yükseklik 130-220 cm’yi gösterirdi” . Bunların haricinde şu özellikleri de sayabiliriz. Birinci Kural: Kilometre taşının atfedildiği kişinin Unvanı belirtilmek zorundadır. Yani Uygarlığın idaresinde en yüksek yetki ve hükme sahip olan kurumsal kişinin Unvanı(Etiketi). Elbette en yüksek Unvan Senatonun verdiği veya kişinin kendi askeri çabası, askeri becerisiyle kazandığı taltif olan IMPERATOR’ DUR. IMPERATOR luk unvanının içeriğinde Ülkenin veya İmparatorluk hâkimiyetinin geçerli olduğu alanda en yüksek yetkili rütbedir. Daha evvel belirtildiği gibi bu rütbe ancak ya İdarenin en yüksek kurumu olan Senato tarafından kişiye verilirdi, yada kişinin bizzat kendi emek ve çabası ile kazandığı durumda ama yine de bu kazanım doğrudan doğruya Senato tarafından verilir. Bütün miliaria taşlarına ne olursa olsun bu Unvan kısaca belirtilmek zorundadır. Kısaca daima IMP yada IMPER yazılır. İkinci Kural: Bu kısaltmanın ardında Unvanı kazanan veya verilen şahsın, varsa, aile, soy, silsile adı yazılır. Romalılar buna gentil nyme(name) derler, yani anaerkil yada ataerkil ailenin adı. O günün koşullarında bir kaç soylu aile vardı. Bunlar ya gracche, ya da caesar’lar ve traianlardır. Sonraları bu soylular zincirine başka isimler gelip katılıyor. O günün koşullarında bu soylardan olan ailelerin üyesi olmak başlı başına bir şan, şeref ve imtiyaz meselesiydi. Üçüncü Kural: Gentlice ailenin adının ardında bu şahsın kazandığı başka bir ad ve unvan belirtilir. Dördüncü Kural: Bu belirtmeden sonra Sütunun kim tarafından veya ne için yazıldığı yada dikildiği belirtilir. Bu belirtmeler bir fiil’le gösterilirdi: Bunlar, “ munivit = sabitleştirdi/yaptı fecit = yaptı restituit = yeniden yaptı(ya da yeniden inşa etti)”. ( Manfred Schmidt, Einführung in die lateinische Epigraphik, Darmstadt 2004,Sayfa 62-Almancadan tercüme tarafımdan) Bu kavramlar aynı zamanda Sütun’un yerine konuluşunun siyasi bazını da göstermektedir. Beşinci Kural: Miliaria’yı yazan yada diken şahsın adı ve görevi yada Unvanı yazılır. Altıncı Kural: Bu Miliaria’nın dikildiği yerle bir sonraki Merkezi yerleşim yerinin adı ve uzaklığı belirtilmek zorundadır. Yani bu taşın dikildiği yerden geçen şahıs bir sonraki yerleşim yerinin ne kadar uzakta olduğunun farkına varır. Herhalde tarihçi Quintilian açıklamasıyla bu durumu kastetmiştir. Genellikle uzaklıklar, mesafeler miliaria taşının en alt tarafına yazılır. | ||
Kilometre Taşlarının (miliaria) Dikilmesinin amacı Kilometre taşının ( miliaria) dikilmesinin gerekçesini şu Latince metin çok güzel ifade etmektedir. “Taş üstüne yazılmış Yazılarda gösterilen yol hattı ve uzaklığı gelip geçen Seyyahların yorgunluğundan birçoğunu bertaraf eder” Quintilian adlı Romalı tarihçinin edebi bir şekilde yazdığı gibi “Seyyahların yorgunluğunu bertaraf etmenin” haricinde gerçek askeri hedeflere hizmet etmektedir. „Roma Kilometre taşlarının(miliaria)’ların tarihi, zaman içinde Roma yol yapım, onarım tarihinin de bir öyküsünü teşkil eder“ “.......,kurtarılan Polonya’nın tam olarak iktisadi ve siyasi anlamda bu sürecin (Roma imparatorluk sınırları içine)kapatılması anlamına gelir,...” Tarihçiler, Roma İmparatorluğunun serbest hareket edebilen çok pratik ve hızlı bir askeri biçiminin varlığından bahsederler. Bu pratik ve süratli hareketin temeli, o dönemler hedefleri açık gösteren güçlü bir yol ağı sistemi alt yapısının mevcut olmasından kaynaklanmaktadır. Roma tarihinde birçok defa birçok İmparator tarafından hâkimiyet alanından sınırlara kadar en süratli şekilde varmak için yollar yapılmış ve köprüler onarılmıştı. Keklikoluk sahası üzerinde bulunan bu ve bunun gibi yazılı Sütunlar o günün koşullarında Roma imparatorluğunun gerçek askeri stratejisini çok iyi göstermektedir. Küçük bir alanda çok sayıda Yazılı Sütunun bulunması bölgenin savaş için oldukça yoğun, askeri olarak çok sıcak bir yöre olduğunu göstermektedir. Birçok veri bunu işaret eder. Şöyle ki, Caesaria’nın (bugünün koşullara göre),Göksun’un (Cocossus) Keklikoluk’un yakınında olması bunun bir işaretidir. Onunda ötesinde Cappadocia’nın Doğu Comagene-melitia sınırına yakınlığı da bu hummalı çalışmanın ayrı bir yanını göstermektedir. Yakın tarihte bu yörede tarih araştırmacılar tarafından çeşitli defalar Yazılı Sütunlar (Kilometre taşları) bulunmuştur. 1.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1885 tarihinde kaydediyor. Roma kayıtlarına göre taşın Numarası 21 dır. 2.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1885 Nr.22 3.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1888 Nr.? 4.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1893 Nr.136 5.Sütun: KEKLİKOLUK: Sterret 1893 Nr.32 7.Sütunun bu kayıtlara kayıt edilmemiş olmasının sebebi Taşın bulunduğu yerde Yerin dibinde gömülü olmasından kaynaklanmaktadır. Bu anlamda şimdi Keklikoluk ta var olan yazılı Sütuna Epigrafik(yazılı taş) tarih araştırmacılar için yeni bir haberdir. Yukarıda da Sterret adlı İngiliz araştırmacının bir bir ardı sıra aynı yöreye gelip araştırma yapıp, kayıtlarda bulunması bölgenin tarihsel önemini göstermektedir. Tabi bu bölgeye bir tek Sterret araştırmak için gelmiyor. Aynı tarihi kaynaklara göre, Hogart, Munro ve Ramsay adlı önemli tarihçiler de gelip araştırma yapmış oldukları kayıtlıdır. Konunun burasında biraz saparak şu İlginç açıklamayı yapmanın gerekliliğini gördüm. Keklikoluklular için bunu açıklamakta bir fayda vardır. Sterret adlı araştırmacı ilk defa 1885 tarihinde bu bölgeye araştırma için geldiğinde Keklikoluk tan geçerken, Keklikoluk için şu notu düşüyor. Türkçesi:’Kürt köyünde-Eski haritada Keldi oğlu olarak adlandırılır’ Burada altı çizilmesi gereken nokta Sterret Keklikoluk köyünü bir Kürt köyü olarak görmesinin yanında “Keldi oğlu” kavramını kullanır. Bu Sterret’in dil sürçmesinden dolayı ifade etmede zorluk çektiği bir durum değildir. Keldi kavramı Tarihte Mezopotamya da yaşayan keldanilerin kısa ifade biçimidir. Sterret haritada yazılı kaynağa dayanıp, onlara çağrışım yaparak “Keldi oğlu” demektedir. | ||
Keklikoluk Köyündeki Miliaria’nın Özelliği Bu Sütun granit taştandır. Sütun binlerce yıllık zamanın ve dış hava koşullarının verdiği süreç içinde aşınma ve yıpranmaya uğramıştır. Bu durum taşın üstündeki yazıların tam olarak okunup belirtilmesinde yer yer zorluklar çıkarmaktadır. Taş tam bir korunma altına alınmadığı için ceviz ağacının gölgesinde kuşların üstüne pislemesiyle daha bir yıpranmıştır. Bütün bu dış koşul yıpranmalarına karşın yinede taşın üstüne yazılmış olan metnin okunması mümkün olabilmektedir. Metin eski Latince Alfabetik harflerle yazılmıştır. Bu yazılışta yer yer Frigyaca harflerin varlığı dikkati çekmektedir. Ama bazı Kilometre Taşları yer yer Yunanca(Grekçe) harflerle yazıldığı gibi yer yer de Latince ve Grekçe harflerle karışık yazılır. Keklikoluk köyündeki Yazılı Sütunda yazılmış olan metin belirttiğimiz gibi Latince, Grekçe ve frigyaca harflerle karmaşık şekilde yazılmıştır. Metnin bu şekilde yazılışı Alfabenin o günkü durumunu bize çok iyi yansıtmaktadır. Bu yüzden taştaki metnin anlaşılıp çözülmesi kolay olmamaktadır. Zaten eski Latince olması da işin ayrı bir zor yanını teşkil eder. Bu metinde var olan ve bir üçgen biçiminde olan harf D harfidir ve Yunanca(Grekçe) alfabeden olan bir harftir. Kuyruğu aşağı doğru anormal derecede uzatılmış olan G harfi de Frigyaca dır. A harflerindeki orta kesik kısmı yoktur. Bu anlamda bu A değil de L harfidir, çünkü Yunancada içi boş olan A harfi L(lamda) anlamındadır. Yalnız Keklikoluk Metnindeki bu içi boş A normal A anlamındadır.€ harfi E anlamındadır. V harfi aslında Latincede U harfini belirtir, yani U harfi olarak okunur. P harfi P olarak okunur. C harfi bizim bildiğimiz gibi C harfi değildir, bu harf K konuşulduğu gibi okunur. Örneğin: “Sepet gibi”. Bu metinde de farkına varıldığı gibi oldukça karmaşık bir harf salatası oluşmaktadır. Metnin yazılması aynı zamanda metni dikte eden şahsın okuma yazma bilgi durumunu, konuştuğu diyalekti çok iyi yansıtır. Romalılar tek başına oluşan bir halktan değil dünyada birçok halkların birleşimi ile oluşmuş bir Uygarlık biçimiydi. Bu Uygarlıkta geçerli konuşulan dil Latinceydi. Yazanlar Yunancanın yanında Latince de yazardı. Ama zaman aşını mı içinde giderek Yunanca(Grekçe) bırakılmış onun yerine İmparatorluğun resmi dili olan Latince konuşulmaya ve yazılmaya başlamıştır. Bu kural daha sonra Dünya Bilim Dili kuralı haline gelmiştir. Günümüzde daha çok Tıp, Fizik, Kimya ve Matematik bilimlerinde yoğun bir şekilde kullanılır. Bugün okuduğumuz, yazdığımız, kullandığımız modern Alfabe, bu biçimine gelinceye kadar birçok değişim ve başkalaşıma uğrayarak gelmiştir. | ||
Keklikoluktaki Kilometre taşı üstüne yazılmış olan metnin orjinal görüntüsü | ||
| ||
Kendim uzun çabalar sonucu bu Metnin şu kelimelerini tercümesini çıkarmayı başardım: | ||
| ||
Latince bilmediğimden dolayı, Metinde birleştirme, ayrıştırma ve eklemeler yapma yöntemini uygulama noktasında güçlüklerle karşılaştım. Bu konuda araştırdığım ne kadar kaynak varsa bana bir açıklık getirmedi. Zaten Belge toplama konusunda da ayrı bir zorluk çekiyordum. Kütüphaneler bazen bir belgeyi temin ederken aylar geçiyordu. Ama kendi kendime ant içtim. Bu engeli aşmam gerekiyordu. Kütüphanelerdeki danışma masalarında, Arkeolojik konuda ne gibi yerlere başvurmam gerektiği konusunda bilgilendim. Hamburg Üniversitesi çatısı altında Eski Tarihi(antik) araştıran bir Fakültenin Enstitüsü olan Arkeoloji Enstitüsü Kütüphanesine gitmem tavsiye edildi. Oradan taş üzerine yazılı metin araştırması yapan bir uzmanlarının olup olmadığını soruşturdum. Üniversitenin Eski tarih zaman araştırması yapan ve bu konuda uzman olan Prof.Helmut Halfmann’ı bana özellikle tavsiye ettiler. Araştırma soruşturma derken Profesörün Yazıhanesini buldum. Ama ne yazık ki Profesör, bir araştırmadan dolayı Hamburg ta olmadığını öğrendim. Bir iş arkadaşından bana Profesörle iletişime girebilmem için bir çözüm rica ettim, o da, bana Profesörün yazıhanesinin telefonunu verdi. -”Ama bu insan çok meşgul biridir. Yazıhanede onu bulmak çok zordur. Yalnız görüşme saatine gelir. Fakat bu aylarda o araştırma içindedir, yazıhaneye pek nadir uğrar. Siz yinede çabalayın, telefon edin, şansınız varsa, kendisine tesadüf edersiniz” dedi. İyi ve çok güzel bir tavsiyeydi. Söylediği gibi her gün sabah akşam iki üç defa telefon etmeye başladım. Eninde sonunda bu iyi insana tesadüf edebildim. Durumumu arz ettim. Kendisinden bana bu konuda yardımcı olup olamayacağını rica ettim. -Zamanın olmadığını, şimdi yapamayacağını, zaten bu hafta hiç zamanının olmadığını ama gelecek hafta olabileceğini, bunun için yazıhanesine gelmemi“ söyledi. Kararlaştırdık. Ben bir çözüm bulacağımdan dolayı Hamburg’a bir gün önceden vardım. Saatinde Üniversiteye geldim, ama ne yazık ki bu seferde Profesör gitmiş olduğu yerden daha geri gelmemiş olduğunu öğrendim. Meslektaşları bana karşı mahcup durumdaydılar. -“Profesör buluşmalarına önem veren biridir, muhakkak büyük bir engel çıkmıştır”,dediler. Bana,“Acaba bizim Size bir yardımımız dokunabilir mi” diye sordular. Durumu kısaca onlara anlattım. O arada bir bayan öğrenci araştırma için büroya girdi. Bürodaki kadın ona, “acaba Beyefendiye bir yardım yapabilir misin” diye sordu, o öğrenci Hanımefendi, -“O konuda pekiyi değilim, çünkü benim alanım eski Latince dilidir, ama yinede bir çaba harcayayım” dedi. Belgeleri önüne serdim. İlk etapta benim çözebildiğim kavramları o da çözdü. O da benim takıldığım yere gelince takıldı kaldı. Ama bu konuda kendisinden daha iyi olan bir öğrenci arkadaşın olduğunu ve biraz sonra buraya geleceğini söyledi. Bekledik. Beklediğimiz Şahıs biraz sonra çıktı geldi, Genç, sevimli, samimi bir insan. Gözleri parlıyor, yeni bir şey öğrenmenin sevinciyle uçuyor sanki. Belgeleri ona gösterdim. Bizim çözdüğümüz yerleri o hemen bir çırpıda çözdü. Takıldığımız yere gelince takılmamızın sebebini yanlış yazmış olduğumuza yorumladı, zorluğun bundan dolayı olduğunu söyledi. Çünkü Yazılı Sütunların bir sistemi olduğunu, kendi uzmanlık alanı olduğunu ve Arkeolog olduğunu söyledi. Kısacası Peter Probst bizim takıldığımız engelleri ve yanlışlığımızı bize göstere göstere, belgelerle kanıtlayarak ikna etti. Çok mutlu oldum. Peter Probst bu mutluluğumu fark etti. Ve bana her zaman bu konuda yardımcı olmaya hazır olduğunu önerdi. Hamburg Üniversitesinde Epigrafi hocası olan Prof. Helmut Halfmann’ın Asistanı ve Doktora çalışması yapan Peter Probst’un yardımı sayesinde Metin şu biçime girdi. | ||
|
Antik Yunan (Greek) Kaya mezarları
Antik Yunan (Greek) Kaya mezar resimleri
Antik Yunan (Greek) Kaya mezar resimleri
tabiki kral derken aşiret reisi, lider, sözü geçen. hepsi aynıya gelir.
daha dorusu statü yüksek.
________________