9 Haziran 2011 Perşembe

midas ın kızı

place here to learn-treasure place here to learn-treasure-defıne defıne defıne defıne sıgnal sıgns-solutıons-map-defıne path defıne-detector-cın-magıc-defıne search bars made-metals-charm-bury-bandit-defıne of documents-mound-tumulus-bandits- mystery of money-jewellery-defıne-archaeology-hıstory museums-ıslamıc-defıne natural stone-sculpture-news-mythology-antıque-archaeology-ancıent cıtıes-regıons-ancıent trade routes-horasan-ebced-sıgnal solutıons-defıne search-roman-byzantıne maps-green coıns only defıne to learn


midas ın kızı

MİDASIN KIZI
Kral Midas’ı bilmeyen mi var? Frikya Kralı Midas’ı? Hani şu, tanrıları gururuyla öfkelendiren Mida’ı? Pan ile Apollon arasındaki çalgı yarışında, Apollon’u yenik düşüren bunun üzerine, kulakları eşek kulaklarına dönen Midas’ı? Sonra.... şarap tanrısı Dionysos’un ona, her dokunduğunu altına çevirme gücünü verdiğini de biliyorsunuzdur. Dionysos, ona bu gücü vererek ödüllendirmiş oluyordu sözde... Oysa, Midas, baktı ki her dokunduğu altı oluyor, uzandığı yemişler, dokunduğu şeyler altına kesiyor, sevinci çok sürmedi bu gücüne, acı çekmeye başladı. Yalvardı. Dionysos’a, “Al bu gücü benden, Midas kalayım ben!” diye. Bunun üzerine Dionysos, “Var git Midas, “Var git Paktolos ırmağına, yıkan; kurtulursun o zaman."

Midas, yıkandı Paktolos’ta ve ırmağın kumları altına kesti. Şimdiki altınlar da o zamandan, o ırmaktandır belki.
Her neyse... İşte böyle biridir Frikya Kralı Midas.
Midas’ın bir kızı vardı ki, güzelliği dille anlatılmaz. O güne değin kimse ne görmüş, ne duymuştu böylesine. O gururlu Midas, o şaşamaz yargılı Midas, kızının güzelliği karşısında, kendini tanrılarla eş tutuyordu, ki böylesini ancak tanrılar yaratır diye.
Ama günün birinde ne olduysa oldu, bu güzel kızın bedeni yara bere ile doldu. Tanrılar yapmadı elbette bunu, ama doğa, o her şeyi yaratan ana, yarattığı şeyleri yok etmesini de bilen o acımazsız ana, her halde o yaptı bu işi.
Kızının o güzel bedeni yara bere içinde kalınca, aldı Kral Midas’ı bir üzüntü. Frikya’nın bütün hekimleri, bu derde bir çare aramaya başladı. Başladı ya, hiçbir ilaç fayda etmiyordu. Kızın bedenindeki yararlar günden güne çoğalıyor, kız acılar içinde kıvranıyordu.
Midas, haber saldı komşu ülke krallarına ki, “Hekimlerini gönderenler, kızıma bir çare buluna” diye. Hekimin biri gitti bini geldi ama, onlar da bir çare bulamadılar bu derde, “Elimizden bir şey gelmiyor, doğaya kalmıştır artık onu iyileştirmek” dediler.
Kız ise, göz göz olan yararları yüzünden, uyku tünek nedir bilmez oldu. Günün birinde de çıldırıp, aldı başını dağlara gitti. Dağ bayır, inleyerek, ağlayarak gezer oldu. “Tanrım” diyordu kız, “ben ki, kötülük edecek zaman bile bulamadım, şu genç yaşımda nedir bu? Al canımı, daha iyi; kurtar beni budan.”
Bütün dağ taş inliyordu bu sesle: “Kurtar beni! Kurtar beni!”
Midas, adamlarını da birlikte salmıştı dağlara, “Kızımı koruyun kurttan kuştan, aç kalmasın, nerede olduğunu bileyim” diye. Adamlar, onu uzaktan gözlüyorlar, geçtiği yollara yiyecekler koyuyorlardı, aç kalmasın diye. Kız, buldukça bu yiyecekleri yiyor, rastladığı pınarlardan, sulardan içiyor, ağaç kovuklarında, mağaralarda uyuyor ya da gündüzleri, güneşten gölgeye, gölgeden gidip geliyordu.
Kız, günlerden bir gün, bir yere geldi, baktı ki küçük bir göl var. Eğilip birkaç avuç su içti. Sıcak bir suydu bu, ama hoşuna gitmişti. Ayaklarını da soktu suya. Sokar sokmaz da ayrımına vardı ki, ayaklarındaki yaraların sızısı dinmekte. Bu kez kollarını da daldırdı kız, hey! ne göre ? Sızılar gerçekten yok oluyor. bunun üzerine daldı bütün gövdesiyle sulara. O sıcak sular, kızın yara bere dolu gövdesini bir anda anadan doğmuşa döndürdü: Ne ağır, ne sızı, sanki yara bere dolu gövde o gövde değil!
Bir süre sularda yatıp kaldı kız.
Gölden çıktığı vakit, gördü ki yaraları sızlamaz olmuş. O günü öyle geçirdi, rahat bir uyku uyudu. Ertesi gün yine erkenden girdi göle, yüzdü durdu. Birkaç gün içinde, yaraları kavuşmaya başlamıştı bile. Çok geçmedi, eski sağlığına, eski güzelliğine kavuştu kız.
Bu haber Kral Midas’a ulaşınca, Midas, buyruk verdi ki, o gölü bir havuz haline getireler, üstüne bir yapı kuralar ve orayı halkın sağlığına ayıralar.
Söylendiği göre işte o göl, bugün Afyon’a on beş, yirmi kilometre uzaklıkta bulunan “Gazigöl”dür. Orası bugün bile bir sağlık yeridir
.