9 Haziran 2011 Perşembe

nahçıvan ın kültürel özellikleri

place here to learn-treasure place here to learn-treasure-defıne defıne defıne defıne sıgnal sıgns-solutıons-map-defıne path defıne-detector-cın-magıc-defıne search bars made-metals-charm-bury-bandit-defıne of documents-mound-tumulus-bandits- mystery of money-jewellery-defıne-archaeology-hıstory museums-ıslamıc-defıne natural stone-sculpture-news-mythology-antıque-archaeology-ancıent cıtıes-regıons-ancıent trade routes-horasan-ebced-sıgnal solutıons-defıne search-roman-byzantıne maps-green coıns only defıne to learn
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VE TÜRKİYE'NİN İLK ULUSLARARASI ARKEOLOJİK PROJESİ:

Son yıllarda gelişen toplumsal olayların siyasal tabloyu tümüyle değiştirmesi sonucunda çıkan yeni durumla ilgili olarak, Araştırma Merkezi bilim kurulu üyelerinin Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti topraklarında arkeolojik araştırmalara başlamasının yararlı olacağı kanısına varılmıştır. Doğu Anadolu Bölgesi'nde 40 yılı aşkın bir süreden beri yapılan arkeolojik kazı ve yüzey araştırmaları sonucunda elde edilen deneyim ve bilgi birikimini Türk Cumhuriyetleri'ne aktarmak ve bu bölgedeki kültürlerin ortak özelliklerini saptamak amacıyla, Nahçıvan Bölgesi'nde arkeolojik çalışmaların başlatılmasına karar verilmiştir. Bu tarihi karar Doğu Anadolu'da son 40 yıldan beri sürüp giden araştırmaların doruk noktasına ulaştığının kanıtı olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihindeki ilk sınır dışı arkeolojik projesi olması bakımından da çok büyük önem taşımaktadır.
1998 yılından beri başkanlığım altında Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde yapmış olduğumuz arkeolojik yüzey araştırmasına Prof. Dr. Veli Sevin, Azerbaycan Bilimler Akademisi Nahçıvan İlim Merkezi başkan yardımcısı Dr. Veli Bahşaliyev, Yrd. Doç. Dr. Alpaslan Ceylan, Yrd. Doç. Dr. Kemalettin Köroğlu, Okutman Erkan Konyar, Arş. Gör. Banu Konyar ve Teknik Ressam Sühran Belli katılmışlardır. Yaptığımız yüzey araştırması, bilim kurulu üyemiz Dr. Veli Bahşaliyev'in rehberliği altında gerçekleştirilmiştir. Onun rehberliği olmaksızın bu kadar kısa bir süre içinde bölgenin kültürel varlıklarını tanımaya ve sorunlarını çözmeye olanak bulamayacaktık.
Transkafkasya Platosu'nun güneyinde yer alan Nahçıvan, batıda Türkiye, güneyde İran, kuzeyde ve doğuda ise Ermenistan ile komşudur. Nahçıvan 1924 yılından beri Azerbaycan Federatif Cumhuriyeti'ne bağlı Özerk bir Cumhuriyet'tir. Yüzölçümü yaklaşık olarak 5.363 km2'yi bulan Nahçıvan toprakları, Türkiye-İran sınırını çizen Aras Irmağı'nın doğu ve kuzeyine doğru uzanmaktadır. Kuzeybatıdan güneydoğuya doğru kuş uçumu yaklaşık olarak 128 km. olan Nahçıvan toprakları, kabaca bir baklava dilimine benzemektedir. Kuzeyden güneye en geniş yeri ise 75 km'dir. İdari yönden altı ilçeye bölünen Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde Babek, Şerur, Culfa, Ordubad ve Sederek yerleşim merkezleri bulunmaktadır. Fazla engebeli olmayan Nahçıvan toprakları, deniz seviyesinden ortalama 1100-1200 m. yüksekliğindedir. Ancak Aras Vadisi boyunca yükseklik 1000 metrenin altındadır. Nahçıvan topraklarındaki yerleşim merkezlerinin çok büyük bir kısmı ya Aras Vadisi boyunca, ya da Aras Vadisi'ne kuzeyden inen çayların çevresinde yer almaktadır. Erzurum'un doğusunda bulunan Avnik Kalesi'nin güneyindeki yüksek dağların eteklerinden çıkan Aras Irmağı, doğu yönüne doğru akarak Nahçıvan toprakları içine girer. Toplam 1072 km. uzunluğunda olan Aras, 1515 km. uzunluğuyla Kafkasya'nın en büyük ırmağı olan Kura'dan sonra bölgenin ikinci büyük ırmağını oluşturmaktadır. Aras Irmağı güneyde İran ile sınır oluşturduktan sonra, kuzeydoğu yönünde Kura Irmağı ile birleşerek Avrasya'nın en büyük kapalı havzası olan Hazar Denizi'ne ulaşmaktadır. Nahçıvan toprakları içinde kuzeyden güneye akan Arpaçay, Asnı, Cehri, Nahçıvan, Elence, Düyülün, Venend, Ordubad ve Gilan gibi çayların hemen hepsi Aras Irmağı ile birleşmektedir.
Nahçıvan coğrafi konumu dolayısıyla, Doğu Anadolu Bölgesi'nin kuzeydoğuda bir uzantısı durumundadır. Öyle ki güneydoğu yönüne doğru akan ve Nahçıvan topraklarına giren Aras Irmağı'nın arazide açmış olduğu geniş vadi bir dil biçimini andırdığından "Dil Ovası" olarak da anılmaktadır. Aras Irmağı'nın taşımış olduğu alüvyal topraklardan oluşan bu geniş vadi, çok verimli tarım alanlarına sahiptir. Coğrafi açıdan çok önemli bir konuma sahip olan Nahçıvan topraklarının batıya açılan en büyük kapısı da, Aras Irmağı Vadisi'dir. Doğuda Afganistan-Hindistan ve Kuzeybatı İran üzerinden gelen bu önemli ticaret yolu, Nahçıvan'da ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan biri kuzeyde Erivan üzerinden Kafkasya'ya, diğeri de batıda Iğdır-Doğubayazıt-Erzurum-Bayburt üzerinden Doğu Dünyası'nın en büyük ticaret limanı olan Trabzon'a ulaşmaktadır. Bu ünlü yol Eskiçağ'dan günümüze değin öneminden hiçbir şey yitirmeden varlığını sürdürmektedir. Öyle ki günümüzde bile bu tarihi yol, Nahçıvan halkı tarafından "Nahçıvan'ın Kalbi" olarak adlandırılmaktadır.
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti özellikle M.Ö. III. bin yıl başlarından beri Doğu Anadolu Bölgesi'ne yayılan ve "Karaz Kültürü", "Yanık Kültürü", "Şengavit Kültürü", "Kura-Aras Kültürü", "Erken Hurri Kültürü" veya "Erken Transkafkasya Kültürü" olarak adlandırılan İlk Tunç Çağı kültürünün kökeni sayılan Kura-Aras Irmağı arasında kalan bölgenin çok önemli bir parçasıdır. Fırat ile Dicle Irmakları arasında kalan verimli topraklar Mezopotamya için ne denli önemliyse, Kura ve Aras Irmakları arasında kalan topraklar da Güneydoğu Kafkasya için o denli önemlidir. Doğu Anadolu Bölgesi ile Nahçıvan topraklarındaki kültür varlıklarını incelemek ve kültürel değişmeyi tanıyarak bir bütünlük içinde değerlendirmek, burada yaptığımız yüzey araştırmasının temel amacını oluşturmuştur. Aynı amaç, M.Ö. II. bin yıl kültürü için de geçerlidir. Çünkü İlk Tunç Çağı'nın sonlarında hemen hemen tüm Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran höyüklerinin ıssızlaşmasına karşın, bu bölgede yoğun bir yerleşik iskanın varlığını gösteren buluntulara sahibiz. Orta ve Son Tunç Çağ boya bezemeli çanak çömlek kültürleriyle kurgan geleneği arasındaki ilişkilerin anlaşılmasına bu bölgede yapılacak arkeolojik çalışmaların büyük katkısı olacaktır.
M.Ö. I. bin yıl için ise durum bu kez tam tersinedir. M.Ö. I. bin yılın ilk yarısında Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran bölgelerinde güçlü bir şekilde egemenliğini sürdüren Urartu kültürüne ait yüzlerce mimarlık anıtı ve yazıtı bilinmesine karşın, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde ise çok az ve yetersiz bilgilere sahibiz. Şimdilik bölgenin M.Ö. 9. yüzyılın son çeyreğinde Urartu Krallığı'nın egemenliği altına girdiği bilinmektedir. Bu yüzden sözünü ettiğimiz sorunları irdelemek ve bir kültür birliğinden söz edebilmek amacıyla, çok az bilinen ve araştırılan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde daha sistemli ve kapsamlı yüzey araştırması yapmaya karar verdik. Yüzey araştırmaları sonucunda elde edilecek bulgular ayrıntılı bir şekilde değerlendirildikten sonra, ikinci aşama olarak arkeolojik kazı yapılması amaçlanacaktır.
Nahçıvan Bölgesi'nin en önemli yerleşim merkezlerinin başında, I. ve II. Kültepe höyükleri gelmektedir. Nahçıvan kentinin 11 km. kuzey ve kuzeydoğusunda bulunan höyüklerde yapılan kazıların verilerine göre, Kalkolitik Çağ'dan Demir Çağı'na değin kültürler kesintisiz olarak izlenebilmektedir. Bu höyüklerin tabakalanması yalnızca Nahçıvan için değil, Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran bölgelerindeki arkeolojik eserlerin tarihlenmesi için de çok büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü M.Ö. II. bin yılında Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran bölgelerindeki höyüklerin kuraklıktan kaynaklanan olumsuz iklimsel koşullar yüzünden ıssızlaşmasına karşın, bu iki höyükte en küçük bir kültürel kesinti görülmemektedir. Öyle ki I. Kültepe Höyüğü'ndeki Orta ve Son Tunç Çağı kültürü 2 m., II. Kültepe Höyüğü'nde ise 4.5 m. kalınlığındadır . Bu yüzden sözünü ettiğimiz bölgelerdeki Orta ve Son Tunç Çağı'nda boya bezemeli çanak çömlek kültürünün anlaşılabilmesi için, I. ve II. Kültepe höyüklerinden ortaya çıkarılan eserler tam bir anahtar görevini görmektedir.
M.Ö. II. bin yılın ortalarına doğru Nahçıvan Bölgesi'ndeki yerleşim merkezlerinin çok büyük bir tehlikenin altında olduğu anlaşılmaktadır. Bu tehlikenin nereden geldiğini ve hangi nedenlerden kaynaklandığını şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Bu yüzden gerek ovalardaki höyüklere iç kaleler, gerekse dağların üzerine savunma kaleleri yapılmaya başlanmıştır.
Höyüklere yapılan iç kalenin en güzel örneğini, II. Kültepe oluşturmaktadır. Savunma yönünden oldukça elverişli özelliklere sahip dağların üzerine yapılan kalelerin en önemlilerini Çalhankale, Vayhır ve Kazancı Kale oluşturmaktadır. II. Kültepe Höyüğü'nün 10 km. kuzeyinde bulunan Çalhankale, deniz seviyesinden 1840 m. yüksekliğinde kayalık bir tepe üzerinde yer almaktadır.
Ovadaki Cehri Çayı vadisinden 450 m. yükseklikte bulunan kayalık tepe, savunma yönünden oldukça elverişli özelliklere sahiptir. Kayalığın savunma yönünden en zayıf bölümü olan güney kısmına, doğu-batı doğrultusunda 360 m. uzunluğunda anıtsal bir duvar yapılmıştır. Duvar 2.30-2.70 m. kalınlığında ve ortalama 2.50-2.70 m. yüksekliğindedir. Duvarın kuzey ve güney kısmına yıkılan taşların da gösterdiği gibi, ilk yapıldığı sıradaki duvar yüksekliğinin 3 m. olduğu anlaşılmıştır. Doğa tahribatının dışında herhangi bir yıkıma uğramayan bu anıtsal görünümlü duvar, sanki Çin Seddi'nin minyatürü gibidir. Oldukça sert bileşimli kalker taşlarından yapılan duvarın üzerinde kerpiç duvarların olmadığı görülmektedir. Duvarların yapımında kullanılan dikdörtgen biçimli büyük taşların, dış yüzleri özenle düzeltilmiştir. Duvarın iç ve dış kısmında düzeltilmiş büyük taşlar kullanılmış, iki duvarın arası ise daha küçük taşlarla doldurulmuştur. Taşlar arasına birleştirici malzeme olarak çamur kullanılmıştır. Savunma duvarının iki kapısından güneybatıda olan bozulmazken, güneydoğuda olanının yıkıldığı görülmektedir. Oldukça etkileyici bir görünüme sahip güneybatı kapısı, 2.50 m. genişliğinde ve 3.10 m. derinliğindedir. Kapının her iki yan duvarlarında kullanılan taşların çok daha büyük oldukları görülmektedir. Çalhankale savunma duvarının en ilginç özelliği, testere biçimli çıkıntılara sahip olmasıdır. Toplam 20 bölümden oluşan testere dişi biçimli çıkıntılar duvarın hem iç, hem de dış kısmında bulunmaktadır. Bunlar hem duvara sağlamlık kazandırmakta, hem de savunmayı kolaylaştırmaktadır. Testere biçimli çıkıntılara sahip savunma duvarlarının benzerlerine Kafkasya ve Kuzeybatı İran bölgelerinde rastlanılmamaktadır. Bu tür duvarların en güzel örneklerine ise Anadolu'da Mersin-Yumuktepe, Tarsus-Gözlükule, Alişar, İmikuşağı ve Troya'da rastlanılmaktadır. M.Ö. II. bin yılın ortalarına tarihlediğimiz Çalhankale, tehlike sırasında insanlar tarafından kullanılan tipik bir savunma kalesidir.
I. Kültepe Höyüğü'nün 10 km. doğusunda bulunan Vayhır (Nebi-Gavur) Kalesi'nin deniz seviyesinden yüksekliği 1160 m'dir. Vayhır Kalesi savunma yönünden oldukça elverişli bir coğrafi konuma sahiptir. Nahçıvan Çayı'nın doğusunda ve Kızılboğaz Geçidinde bulunan kale, sarp ve dik bir kalker kayalık üzerinde yükselmektedir.
Kayalık arazinin bir uçurumla sonuçlanan batı kısmına, herhangi bir sur duvarı yapılmamıştır. Buna karşın kalenin diğer yönleri, güçlü bir duvarla çevrilidir. Güneydeki duvarlar halk tarafından tahrip edilmiştir. Kuzey ve doğudaki duvarlar üzerinde kurtin ve çokgen kuleler bulunmaktadır. Duvarlarda kullanılan kalker taşların dış yüzleri işlenmiştir. Bu taşlar, Çalhankale ve Kazancı Kale duvarlarının aksine, genellikle kare biçimli taşlardan oluşmaktadır. Taşlar arasında birleştirici malzeme olarak, çamur harç kullanılmıştır. Günümüzde 1-1.5 m. yüksekliğe değin korunan taş duvarlar, ortalama 2.35 m. kalınlığındadır. Taş duvarların ilk yapıldığı sıradaki yüksekliğinin 2 m. olduğu anlaşılmaktadır. Çalhankale ve Kazancı Kale duvarlarının aksine, buradaki taş duvarların üzerinde kerpiç duvarlar yükselmiş olmalıdır. Kalenin doğusunda bulunan kapı, 5 m. genişliğindedir. Bu kaleyi de M.Ö. II. bin yılının ortalarına tarihlemekteyiz.
Nahçıvan kentinin 36 km. doğusunda bulunan Kazancı Kale, iki ayrı kaleden oluşmaktadır. Alince Çayı'nın ortasından ayırdığı andezit kayalığın batısında bulunanı I. Kazancı Kale, doğusunda bulunanı da II. Kazancı Kale olarak adlandırdık. Ne yazık ki I. Kazancı Kale'nin duvarları, 1984 yılında Kazancı Barajı'nın yapılması sırasında, gövde duvarına dolgu malzemesi sağlamak için dinamitlerle parçalanmıştır. I. Kazancı Kale'nin ve Alince Çayın doğusundaki andezit kayalık üzerinde bulunan II. Kazancı Kale'nin deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 1.450 m'dir. Kuzeyi ve kuzeybatısı Alince Çayı, güneyi de Şebe Deresi tarafından sınırlandırılan Kazancı Kale, savunma yönünden oldukça avantajlı bir konuma sahip yüksek bir kayalık tepe üzerinde yer almaktadır. 1650 m. uzunluğunda ve ortalama 370 m. genişlinde olan Kazancı Kale, 610.000 m2'lik bir alana yayılmaktadır. Bu kadar büyük bir kalenin benzerine Nahçıvan Bölgesi'nde rastlanılmadığı gibi, Transkafkasya, Doğu Anadolu ve Kuzeybatı İran bölgelerinde de rastlanılmamaktadır. Çalhankale ve Vayhır kalelerinin yalnızca savunma yönünden zayıf olan kısımlarına savunma duvarları yapılırken, Kazancı Kale'nin dört bir yanının duvarlarla çevrildiği görülmektedir. Duvarlarda kullanılan dikdörtgen biçimli taşlar, Çalhankale duvarlarındaki taşlara benzemesine karşın, daha küçüktür. Duvar kalınlığı ortalama 2.70- 3 m., mevcut yüksekliği de 1.5-2 m'dir. Ancak duvarın çevresine yıkılan taşların da gösterdiği gibi, ilk yapıldığı sıradaki yüksekliğinin 2.5 m'nin üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Tıpkı Çalhankale duvarları gibi, buradaki taş duvarlar üzerinde de kerpiç duvarlar bulunmamaktadır. Sur duvarlarına eşit olmayan aralıklarla 1 m. derinliğinde yapılan kurtinler, duvara sağlamlık kazandırdığı gibi, savunmayı da kolaylaştırmıştır. Kurtinlerin dışında elips planlı büyük burçların da yapıldığı görülmektedir.
Kalenin kuzeydoğu köşesinde ve yüksek bir kayalık tepe üzerinde ise akropol bulunmaktadır. Akropolün kuzeyi büyük bir uçurumla sonuçlanmasına karşın, dört bir tarafının güçlü duvarlarla çevrildiği görülmektedir. Akropol duvarlarında kullanılan siyah renkli andezit taşlar, sur duvarlarında kullanılan taşlardan çok daha büyüktür. Taş duvarların üzerinde bulunan kerpiç duvarlar yıkıldığı için, akropol yüksek bir tepeye dönüşmüştür. Akropolün M.Ö. I. bin yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Akropolün güneydoğusunda ise 3 m. genişliğinde kapı bulunmaktadır. Kazancı Kale'nin bir başka özelliği, toplamış olduğumuz çanak çömlek parçalarına göre Orta Tunç Çağı'ndan Ahamenid Dönemine değin yerleşmeye sahne olmasıdır. Nahçıvan Bölgesi'nde hiçbir kale bu kadar uzun bir süre yerleşmeye sahne olmamıştır. Ancak bugüne değin Kazancı Kale'de arkeolojik kazı yapılmadığı için, herhangi bir tabakalanmanın olup olmadığını bilemiyoruz.
Nahçıvan Bölgesi'nde M.Ö. I. bin yıla ait kalelerin en önemlileri arasında Oğlankale bulunmaktadır. Nahçıvan kentinin 68 km. kuzeybatısında bulunan Oğlankale, deniz seviyesinden ortalama 980 m. yüksekliğindeki Karatepe Dağı üzerinde yer almaktadır. Kayalık tepenin kuzey ve doğu kesimleri bir uçurumu andırırcasına sarp ve dik olduğu için, buralara herhangi bir savunma duvarı yapılmamıştır. Arazinin dar ve savunma yönünden elverişsiz olan batı ve güneybatı kesimlerine teras duvarları yapılmıştır. Boydan boya uzayan teras duvarları 1.5-2 m. yüksekliğindeyse de ilk yapıldığı sıradaki yüksekliklerinin 2.5 m. olduğu anlaşılmaktadır. Kalenin güneybatı kesimindeki duvarlarda ise her 4 metrede bir bastiyonlar yapılmıştır. Bastiyon aralıklarının her 4 metrede bir uygulanması, M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen Urartu kalelerindeki bastiyonlarla büyük bir benzerlik göstermektedir. Kaleye güneybatıdan eski yol güzergahından çıkılmaktaysa da, kapı girişinin yeri kesin olarak görülmemektedir. Duvarlarda kullanılan dış yüzleri düzeltilmiş kalker taşlar, Karatepe Dağı'nın güney ve güneybatısındaki taş ocaklarından elde edilmiştir. Taş ocaklarındaki işlenmiş ve yarı işlenmiş kalker bloklar, çevreye dağılmış durumdadır.
Kalenin kuzeybatı köşesinde, yuvarlak planlı anıtsal burçlar yapılmıştır. Burçların yapımında kullanılan kalker taşlar, Urartu duvarlarında kullanılan taşlara kıyasla en azından iki kat daha büyüktür. Yapılan arkeolojik kazıların da gösterdiği gibi yuvarlak planlı burçlar, Ahamenid dönemine aittir. Bu yüzden Oğlankale M.Ö. 7. yüzyıldan Ortaçağ'a değin yerleşmeye sahne olmuştur.
Oğlankale M.Ö. 7. yüzyılda Urartu Krallığı döneminde Şerur Çukuru olarak adlandırılan ve oldukça verimli topraklara sahip olan ovadan elde edilen tarım ürünlerinin depo edildiği ekonomik amaçlı bir merkez olarak kurulmuştur. Ovanın Arpaçay tarafından sulanamayan kısımlarını sulamak için, Urartu krallığı döneminde iki önemli kanal yapılmıştır. Bunlardan biri Kalecik, diğeri de Ferhat Kanalı'dır. Her iki kanal da Doğu Anadolu Bölgesi'nde bulunan çok sayıdaki Urartu sulama kanallarının benzerini oluşturmaktadır. Kalecik Kanalı, 3.5-4 km. kadar kuzeyde bulunan Yaycı Boğazı olarak adlandırılan yerde, kuzeyden güney yönüne doğru akan ve Aras Irmağı ile birleşen Arpaçay'dan alınmıştır. Oğlankale'nin kuzeybatısındaki Mahmut Kendi köyünden geçen kanal, Düdenge köyüne değin uzanmaktadır. Toprak içine açılan kanal, ortalama 5.5-6 km. uzunluğundadır. Günümüzde bile bu kanalın bazı yerleri betonla yapılarak tıpkı 2650 yıl önce olduğu gibi hizmet vermeye devam etmektedir.
Yaycı Boğazında Arpaçay'dan alınan ikinci kanal ise, Ferhat Kanalı adını taşımaktadır. Daha önce Doğubayazıt'ın batısında Balık Gölü'nün güney ucunda saptamış olduğumuz kanal da, halk tarafından Ferhat Kanalı olarak adlandırılmaktaydı. Ferhat Kanallarının birbirine karışmaması için, Balık Gölü yakınlarındakini I. Ferhat Kanalı, Şerur Ovasındakini ise II. Ferhat Kanalı olarak adlandırmayı uygun bulduk. II. Ferhat Kanalı, yayvan yamaçların güney eteklerinden geçirilerek, Şerur Ovası'nın sulanamayan kuzey kesimine kadar götürülmüştür. Ferhat Kanalı Mahmut Kendi, Zeyve, Demirci ve Sederek köylerinin yakınlarından geçerek, Hasan Gulu Bağlarına değin devam etmektedir. Yaklaşık olarak 25-30 km. uzunluğunda olan kanalın içi, ne yazık ki yüzlerce yıldan beri yağmur ve sel sularının yüksek tepelerden taşımış olduğu kalın toprak tabakası ile dolduğu için çalışmamaktadır. Kanal suyunu belirli seviyede akıtabilmek için arazinin elverişli olmayan çukur ve alçak kısımlarına destek duvarları yapılmıştır. İri taşlardan yapılan destek duvarlarının bazı yerlerde 1 m, bazı yerlerde ise 2.5-3 m. yükseklikte olduğu görülmektedir. Ancak aşağı kısımlara yuvarlanan işlenmiş taşların gösterdiği gibi, destek duvarlarının daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Duvarlar bindirme tekniği ile yapılmıştır. Duvarlarda kullanılan dış yüzleri kabaca işlenmiş iri taşlar, çevrede zengin olarak bulunan andezit yataklarından elde edilmiştir. İlk kez Urartu Krallığı'nın çekirdeğini oluşturan Doğu Anadolu Bölgesi sınırları dışında saptamış olduğumuz her iki sulama kanalı, Urartu sulama tesislerinin yayılımı için çok büyük bir önem taşımaktadır. II. Ferhat Kanalı da, tıpkı Kalecik Kanalı gibi M.Ö. 7. yüzyılda yapılmıştır.
Nahçıvan Bölgesi'nde ölü gömme gelenekleri ve mezar kültürü konusunda en iyi bilgi veren merkezlerin arasında Şahtahtı, Muncuklutepe ve Kolanı nekropolleri ile Ferhat Evi kaya mezarı gelmektedir. Nahçıvan kentinin 42 km. kuzeybatısında ve Şerur ilçesi sınırları içinde yer alan Şahtahtı yerleşim merkezi, nekropol ve kale olmak üzere iki bölüme ayrılmaktadır. Güneyde İran ve batısındaki Aras Irmağı ile geniş ve bereketli ovanın kuzeydoğusunda bulunan Şahtahtı, oldukça stratejik bir konumda yer almaktadır. Kale ve nekropollerde en önemli kazılar, 1979-90 yılları arasında yapılmıştır.
Çok geniş bir alana yayılan Şahtahtı nekropolleri, iki bölümden oluşmaktadır. Kalenin doğusundaki nekropol alanı, 5 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Güneybatıdaki ikinci nekropol alanı ise, 3 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Bu nekropol modern Şahtahtı yerleşmesinin konut ve çeşitli yapıları tarafından tahrip edilmiştir. İlginçtir ki bu tahribat günümüzde bile tüm hızıyla devam etmektedir. Buradaki mezarlar genellikle dikdörtgen planlı taş sandık türündendir ve üzerleri taş ve topraktan oluşan bir yığma tepeye dönüştürülmüştür . Bu görünümleriyle tipik birer kurgana benzerler. Ancak yığma tepeler oldukça alçaktır ve erozyondan dolayı zorlukla seçilmektedir. Bazı sandık mezarların çevresi ise daire ya da elips biçimli taşlarla çevrilidir. Taş sandık mezarlara cesetler çoğunlukla yakılarak, küller kaplar (urneler) içine konularak yerleştirilmiştir. Oldukça zengin armağanlar ve özellikle boya bezemeli çanak çömlekler içeren gömüler, dört evreli olarak tarihlendirilmişlerdir. Bu evreler M.Ö. II. bin yıl başlarından, M.Ö. I. bin yıl başlarına değin sürmüştür.
Nekropollerin ve modern Şahtahtı yerleşim merkezinin batısında kale yer almaktadır. Kale, batısından geçen yol ile doğusundaki nekropol alanı arasında, fazla yüksek olmayan bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Kabaca kuzey-güney doğrultusunda uzanan kale, yaklaşık 2 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Kalenin etrafı, dikdörtgen biçimli kalker bloklardan oluşan bir surla çevrilidir. Kalede yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö. II. bin yıl başlarından I. bin yıl başlarına değin kültür katmanlarının varlığı saptanmıştır. Savunma duvarlarının, Son Tunç Çağlarına ilişkin olduğu sanılmaktadır. Ne yazık ki mezarlar gibi kalenin sur duvarları da halk tarafından aşırı bir şekilde tahrip edilmektedir.
Nahçıvan kentinin 64 km. güneyinde bulunan Muncuklutepe nekropolü, Ordubad ilçesi sınırları içerisindedir. Nekropol alanı, Ortaçağ'dan kalma Harabe Gilan kenti akropolünün de yaklaşık 2 km. güneybatısında yer almaktadır. Mezarlardan bulunan çok sayıdaki boncuk nedeniyle, buraya Muncuklutepe adı verilmiştir. Nekropolde 1975-90 yılları arasında arkeolojik kazılar yapılmıştır. Oval ve alçak bir sırt üzerinde yer alan nekropolün doğusu, kuzeyden güneye doğru akan dere suları tarafından parçalanmıştır. Sırtın batısı ise, kayalık tepeler tarafından çevrelenmektedir. Muncuklutepe nekropolünün en ilginç özelliği, mezarların son derece sık bir biçimde yan yana yerleştirilmiş olmasıdır. Mezarlar, hemen yakın çevrede zengin olarak bulunan kumtaşı yataklarından elde edilen ince levhalardan yapılmıştır. Bunlar genellikle ön girişli alçak oda mezar, bazen de taş sandık türündendir. Kimilerinin önünde, yine sal taşlarından yapılmış bir adak çukuru bulunmaktadır. Adak çukurları da, tıpkı mezarlar gibi kare, dikdörtgen veya oval bir biçim göstermektedir.
Açılan çok sayıda mezarda herhangi bir yön kaygısının olmadığı anlaşılmaktadır. Ortaya çıkarılan armağanların da gösterdiği gibi, mezarlar Erken Demir Çağı'na aittir. Erken Demir Çağı'na tarihlenen bir başka nekropol de, Kolanı'da bulunmaktadır.

Nahçıvan kentinin 40 km. kuzeydoğusunda bulunan Kolanı nekropolü, Şahbuz ilçesine bağlıdır. Kolanı köyünün güneyindeki yüksek tepeler üzerinde yer alan mezarların büyük bir kısmı, halk tarafından kazılarak yağmalanmıştır. Kabaca dikdörtgen veya elips biçimli olan mezralar, taş sandık türündedir . Alt kısmı toprak olan mezarların yan duvarları ve üstü, sal taşlardan yapılmıştır. Ancak yakın çevrede bu taş türü bulunmamaktadır. Taşlar uzakta olan İmam Deresi adlı yerden taşınarak getirilmişlerdir. Kazısı yapılan 16 mezardan demirden yapılmış herhangi bir alet ve silah bulunmamıştır. Çeşitli eşya, takı ve silahların çok büyük bir kısım, bronzdan yapılmıştır. Nahçıvan kentinin 66 km. kuzeydoğusunda bulunan Ferhat Evi kaya mezarı, deniz seviyesinden 2380 m. yüksekliğindeki Batabat yaylasında yer almaktadır. Mezar odasının bulunduğu kayalık, bugünkü Nahçıvan-Ermenistan sınırının bulunduğu yüksek tepelerin hemen batı eteğindedir. Yumuşak bileşimli kalkerden oluşan kayalık, yerden ortalama 6-13 m. arasında değişen bir yüksekliğe sahiptir. Kayalığın güney yönündeki dikdörtgen biçimli mezar giriş kapısı 1.30 m. genişliğinde ve 2.20 m. yüksekliğindedir. Kapı girişinden sonra, kuzey yönüne doğru birbirleriyle bağlantılı 4 oda bulunmaktadır. Dikdörtgen biçimli ikinci oda, odaların en büyüğünü oluşturmaktadır. Tavanı kubbemsi olan bu odanın doğu duvarı dibinde, diğer Urartu mezar odalarında olduğu gibi bir seki bulunmaktadır. Mezar odalarının duvarlarında, Urartu oda mezar odalarının aksine armağanların konulması için herhangi bir niş açılmamıştır. Günümüzde kapıya takılan basit bir kanat ile söz konusu odalar ot ve saman deposu olarak kullanılmaktadır.
Kayalığın batı yüzünde ve yerden 2 m. yükseklikteki kaya yüzeyi, üzerine bir yazıt yazılmak üzere düzeltilmiştir. Yazıt için düzeltilmiş olan alan 60 cm. yüksekliğinde ve 3.40 m. uzunluğundadır. 3 satır olduğu anlaşılan çivi yazısında bir satırın 15 cm. yüksekliğinde ve satırlar arasında da 5 cm.'lik bir boşluğun olduğu görülmektedir. Çok yumuşak bir bileşime sahip kalkerden oluşan kayalık üzerindeki çivi yazısı, ne yazık ki Kiril alfabesiyle isimlerin kazılması yüzünden tümüyle tahrip edilmiştir. Yazıtın tahrip edilmesi, mezar odalarının ve çivi yazısının hangi kültüre ait olduğunun öğrenilmesini engellemektedir. Bu yüzden mezar odalarının Urartu Krallığı döneminde mi, yoksa Ahamenid döneminde mi yapıldığını şimdilik kesin olarak söyleyemiyoruz.
Nahçıvan Bölgesi'ndeki çalışmalarımız yalnızca Eskiçağ uygarlıklarına ait yerleşim merkezleri, nekropol ve mimarlık anıtlarıyla sınırlı kalmamış, Ortaçağ'ı da kapsamıştır. Ortaçağ dönemine ait anıtsal kaleler, köprüler, mescit ve türbeler ayrıntılı olarak araştırılmıştır.
________________

Tarihimize sahip çıkıp , doğal ve kültürel varlıklarımızı koruyalım