26 Mart 2011 Cumartesi

ANTİK KENTLER

 (Apollon Tapınağı)


Didim’ in girişinde, Batı Anadolu kıyılarının en etkileyici bağımsız anıtı olarak kabul edilen Apollon tapınağı yükselir. Tapınağın anıtsal boyutları ve benzersiz planı kadar , çok iyi bir durumda koruna gelmesi de hayranlık uyandırmaktadır. Yunan dünyasında Apollon Tapınağı’nı boyutları bakımından önemli bir farkla geride bırakacak herhangi bir tapınak yoktur. Hellenistlik dönemde tasarlanan Apollon Tapınağı, dev boyutlu mimarlık yapıtlarının Roma’lıların tekelinde olmadığını göstermektedir. Didyma hiçbir zaman bir kent niteliği taşımamıştır. Tapınak ve onun yönetiminde ki bilicilik , Miletos toprakları içerisindedir ve rahibi de kentin önde gelen resmi görevlileri arasında yer almıştır. Didyma adı Yunanca’dan değil, Anadolu dillerinden kaynaklanır. Rastlantı olarak Yunanca ” ikizler ” anlamına gelen didymi sözcüğüne benzemesi, Apollon ve ikiz kız kardeşi Artemis’ le ilişkili olduğu sanısını uyandırmaktadır. Apollon Tapınağı bir Bilicilik Merkezi durumundadır.
Milet ve çevre kentlerden gelen ziyaretçiler Panormos Limanından ( Mavişehir yakınlarında ) karaya çıkarak, tapınağa bir kutsal yol ile ulaştıkları bilinmektedir. Kutsal yolun iki tarafında heykeller sıralanmıştır. M.Ö. 6. yy tarihlenen bu heykellerden bir çoğu 1858 yılında Newton tarafından British Museum’ a gönderilmelerine kadar orijinal yerlerinde kalmışlardır. Çoğu Arkalik döneme ait dik bir biçimde oturan figürleri betimler. Bazıları yazıtlıdır. Kutsal yol heykelleri arasında bir aslan ile bir sfenks heykeli de vardır. Bu heykellerin orijinalleri olmasa da yerlerine kopyalarının bile konması bir önem taşımaktadır.Didyma tarihinin erken evresi Tapınağın Persler tarafından yıkılmasıyla sona erdi. M.Ö. 494 yılında İona ayaklanması başarısızlıkla sonuçlanıp Miletos düşünce, Dareison hem tapınak hem de bilicilik yerini yağmalayarak yıktırmıştır. Perslerin çaldığı bronz Apollon heykelini 150 yıl sonra İskender almış ve Didyma ya geri vermiştir.
Pers yıkımının ardından bilicilik merkezinin toparlanması uzun sürmüştür. Ama İskender’ in gelişiyle inşaat hızlanmış ve bilicilik pınarı yeniden kaynamıştır. Hayata dönen bilicilik kurumu İskender’ in tanrı Zeus’ un öz oğlu olduğunu ve Gaugamela’ da zafer kazanacağını muştulamıştır. Yine de Didyma, asıl canlanmasını Seleukos’ a borçludur. Eski tapınağın bulunduğu yerde bugün kalıntıları bulunan dev yapının inşaatını M.Ö. 300 yılında Seleukos başlatmıştır.Yeni kutsal alan kısa zamanda büyük bir üne ve zenginliğe kavuşmuştur. Ama M.Ö. 278 yılında istilacı Galatların saldırılarından çok zarar görmüştür. M.Ö. 277 yılına ait çıkartılan bir yazıtta savaştan çok zarar ve yağma görüldüğü, tapınakta Artemis hazinesindeki kaidelerden hiç bir eser kalmadığı yazmaktadır.Henüz tamamlanmayan yapı ise ayakta kalabilmişti. 200 yıl kadar Miletos’lular kendi imkanları ile onu tamamlamaya çalıştılar. Ama tapınak hiçbir zaman tamamlanamadı. Örneğin taşların çoğu perdahlanmadı, sütunların livleri tamamlanamadı.

Apollon Tapınağı’nın planı çeşitli yönlerden sıra dışı, hatta benzersizdir. İon düzeninde ki yapı “dekastylos dipteros ” plan gösterir, yani kısa yanlarda on sütun içeren iki sütun dizisiyle çevrilmiştir. Ön avlu niteliğindeki pronaosta oniki sütun daha vardır. Böylece toplam sütun sayısı 120 olmaktadır. Pronaosla kutsal bölüm arasında içinde iki sütun bulunan bir ön oda vardır. Bu ön odaya başka tapınaklarda rastlanmamaktadır.Ön odadan üç kapı naosa inen basamaklara açılmaktadır. Naos : Kült heykelinin bulunduğu kutsal alandır. Yapı dev boyutları yüzünden hiçbir zaman çatı ile örtülememiştir. Pronaosun iki yanındaki eğimli birer dehliz, pronaoso , naosa bağlar. Buda eşine rastlanmayan bir düzenlemedir. Yunan tapınaklarında kült ( tapınma ) heykeli genelde naosun arka duvarına yakın bir yerde konumlanır fakat Apollon tapınağının üstü açık olması sebebiyle naosun ortasında , apollon heykeli için ion düzeninde küçük bir tapınak( naiskos ) yapılmıştır. Bilicilik pınarının yalnızca temelleri günümüze erişen naiskosun içindedir. Tapınağın bir başka sıra dışı özelliği ise ön odanın iki yanında yer alan ve naos duvarlarının üzerine ulaşan merdivenlerdir. Tapınak zengin bir motif çeşidine sahiptir.Bu motifleri fotoğraf galerimizde görebilirsiniz. Özellikle Medusa kabartması benzerlerinden çok daha güzeldir.
Apollon tapınağı bilicilik ( kehanet ) yönünden önemli başarılar gösterir ve hızla üne ve zenginliğe kavuşur. Kehanetlerinden teki İskender’in kazanacağı kehanet olmuştur. Bilicilik olarak rahipler hiçbir zaman kesin cevaplar vermez hep yoruma açık yanıtlar verirlerdi. Böylece olan her olay bir şekilde rahiplerin dediğine geliyordu.Ayrıca çok uzaklardan ve çeşitli yerlerden gelen misafirlerle sürekli olarak konuştukları için hemen hemen tüm siyasi sırları biliyorlar ve özellikle siyasi kehanetlerinde bu bilgileri çok işe yarıyordu. Didyma’ da tek etkinlik bilicilik değildi. Dört yılda bir yapılan Büyük Didyma Şenlikleri Roma İmparatorluğu döneminde büyük rağbet görmüştür.Alışılagelmiş spor yarışmalarının dışında hitabet, müzik ve tiyatro yarışmaları da düzenleniyordu. Şenliğin bir bölümü Didyma’da bir bölümü de Miletos’ da düzenleniyordu. Belki garip ama yarışmaların çoğu Miletos’da ki görkemli tiyatro yerine Apollon Tapınağı’nın bahçesinde yapılıyordu. Didyma’daki stadion hala ayaktadır.Tapınağın güneyinde ve öylesine yakınında yer almaktadır ki , tapınağın basamakları oturma yeri olarak kullanılmıştır. Alt basamaklarda oturma yerlerinden her birinin belirli bir kişiye ayrıldığını gösteren yazıtlar vardır. Yaklaşık 200 ayrı ad okunabilmekte, kimisinin özenle kazındığı, kimisinin de kabaca çiziktirildiği gözlenmektedir. İsimler en iyi yer sayılan birinci sırada yoğunlaşmıştır. Hepsi de birey yada topluluk statüsünde ki kişilere ait isimlerdir. Hiçbir devlet görevlisine statüsü gereği yer ayrılmamıştır. Koşu yarışlarının başlama yeri stadionun doğu ucunda olup bugün de görülebilmektedir. Didyma Apollon tapınağının ilginç özelliklerinden biri yapının çeşitli kesimlerinde duvarlara ve basamaklara kazılmış harflerdir. Bunların işlevine ilişkin çeşitli varsayımlar ortaya konulmuştur. Harfler üç değişik şekilde konmuştur.Özel isim kısaltmaları oldukları varsayılır ve bu yoldan ele alınarak, tapınağın inşaatına köle işçi veren kişilerin, parça başına ücret aldıkları için yaptıkları parçalara belli olsun diye isim kazıdıklarıdır. Bunlar toplanarak ödemeler yapılıyordu. Tapınağın son rütuş işleminde hepsi silinecekti ama ne var ki tapınak hiç bir zaman tamamlanamadı.
BİLİCİLİK ( KEHANET ) OCAKLARI

Antik çağda bilicilik ( kehanet ) halkın en alt tabakasından, en üst tabakasına kadar herkes tarafından ilgi çekici ve inandırıcı olup, Bilicilik mekanları kutsal mekanlar, Bilicilik yapan kahinlerde Kutsal kişiler olarak toplum içinde büyük saygı görmüşlerdir. Bilicilik tapınaklarının değeri, önceden haber verdikleri olayların doğruluğuna göre artmakta veya azalmaktadır. Apollon Tapınağı da bilicilik mekanlarından biridir.
Kehanet ocakları bilinmeyeni bilmeyi nasıl başarmışlardır ?
Kehanet ocaklarına yüzyıllar boyunca sayısız insan danışmaya gelmiştir. Bunların arasında Krallar, komutanlar, ünlü kişiler olduğu gibi, çobanlar ve köylülerde vardı. Danışılan konular ise en yüce devlet işlerinden, en önemsiz , kişisel sorunlara dek çeşitlilik gösteriyordu. İnsanlar akın akın onlarca gün uzaklıktaki yollardan gelerek bilici tanrı ve kahramanlara danışmayı göze alıyorlardı.
Kehanetcilerin sırları
Politik meseleler : Politik konularda verilen öğütlerin gerçekleşme olasılığı daha yüksek olmuştur. Buda sanıldığı kadar gizemli bir olay değildir. Kutsal bilicilik yerlerinde bulunan görevliler, hergün Yunan dünyasının dörtbir yanından gelen Krallar, komutanlar, önemli devlet adamları vb. kişileri dinliyorlar, onların en yakınlarına bile açmadıkları düşüncelerini ve – veya devlet sırlarını öğreniyorlardı. Böylece hafiye göndermeden bulundukları yerden devlet ve üst düzey idare konusunda her türlü sıra ulaşıyorlardı. Ve bu olayları yorumlayarak , kral veya devlet adamlarının sorularına sonuca en yakın cevapları verebiliyorlardı.
Anlaşılması güç ifadeler kullanmak : Kehanet ocakları açık yanıt vermekten daima kaçınmışlar ve anlaşılması güç ifadeler kullanmaları ile ünlenmişlerdir. Verdikleri cevaplar çift yönlü olabildiği kadar, tamamen kişinin kendi yorumuna görede şekillenebilecek biçimde de olabiliyordu.
ÖRNEK : Kroisos’a , Pers Krallığına saldırmakla büyük bir imparatorluğu yıkacağı söylenmişti. Buna güvenerek savaşa giren Kroisos yenildi. Ama kehanet doğru çıktı. çünkü sonuçta bir imparatorluk ( Kroisos’un imparatorluğu ) yıkılmıştı.

ANTİK KENTLER (Efes Antik Kenti)


Hellenistik Tiyatro
Efes’in
en görkemli yapılarından biridir. Oturma sıraları büyük ölçüde
hasarlı olmasına karşın hala büyüleyici bir etkiye sahiptir. Bugün
tamamıyla meydana çıkarılmış olan kalıntıları ve çok iyi korunmuş sahne
binası ile arkeologların ilgisini çekmeye devam etmektedir.


Tiyatro
binasının bugün görünen kalıntıları esas itibariyle İmparator Klaudius
(M.S. 41–54) zamanında başlamış ve İmparator Trajan (98–117) devrinde
tamamlanmıştır. Dekoratif öğeleri oldukça zenginleştirilen Tiyatro
binası aslında Helenistik Dönem’in en güzel mimarî eserlerinden
birisidir. İmparator Nero zamanında yapımına başlanan sahne binası,
M.S. 2. yüzyılın ortalarında göz alıcı süslemeleriyle birlikte
tamamlanmıştır.

24.000
kişi kapasiteli dev tiyatro binası 145 metre genişliğinde ve 30 metre
yüksekliğindedir. Oturma yerinin en üst kısmına sütunlu bir kısım
eklenmiş ve böylece tiyatronun akustiği arttırılmıştır.

M.S.
262 yılındaki depremde zarar görmüş olan tiyatro binası, daha sonraki
yıllarda başka bir deprem sonucu en üst kısımlarını tamamen
yitirmiştir. Bu zamanlarda tiyatronun kullanım amacı tamamen değişmiş,
vahşi havyan dövüşleri ve gladyatör müsabakaları için kullanılan bir
yer haline gelmiştir

Celsus Kütüphanesi
Günümüzden
yaklaşık 1900 yıl önce, Milattan Sonra 100 yılında Konsül Gaius Julius
Aquila tarafından yaptırılmıştır. Aquila, kütüphaneyi, Milattan Sonra
105-107 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nun Asya Eyaleti
Başkomutanlığı’nı yapmış olan babası Gaius Julius Polemaeanus’a ithaf
etmiştir.

Celsus
Kütüphanesi, hem bir kütüphane binası, hem de Roma İmparatorluğunun
Asya Eyaleti Başkomutanı Gaius Julis Polemaeanus’un kahramanlık anıtı
olarak kullanılmıştır. Yapılan kazılarda, Partlılara karşı kazanılan
zaferin onuruna dikilmiş olan bir anıta ait kabartmalar bulunmuştur

Kütüphaneyi
yaptıran Gaius Julius Aquila’nın, yapının bakımı ve kitapların temin
edilmesi için o dönemde bıraktığı 25.000 denarius tutarındaki maddi
destek, bu yapıya verilen önemi göstermektedir.

ANTİK KENTLER (Patara)


Kalkan arasındaki bereketli Xanthos vadisinin güneybatı ucunda yer alır. Ana yoldan Gelemiş yoluna sapıldığında 5 km.lik yol bizi Patara harabelerine götürür. Son yapılan kazılarda M.Ö. VII. yüzyıla ait seramiklerin ve paraların bulunması Patara’nın tarihini daha eskilere götürmemize sebep olmaktadır.
Apollon tanrının doğduğu yer olarak bilinen Patara, Lykia’nın en önemli ve en eski şehirlerinden birisidir. Hitit Kralı IV. Tudhaliya (M.Ö. 1250 – 1220) Lukka seferi sırasında “Patar Dağı’nın karşısında adaklar ve armağanlar yaptım, steller diktim, kutsal mekanlar inşa ettim” demiştir. Bundan da anlıyoruz ki Hitit Çağı’nda Patara, Patar adıyla vardı. Patara, Xanthos vadisinde denize açılabilecek tek yer olması nedeniyle tarih boyunca önemli kent olma özelliğini her çağda devam ettirmiştir. Yeni kazılar onun eski tarihini de ortaya çıkarması bakımından çok önemlidir. O nedenle şimdilik şehrin tarihini M.Ö. VI. ve V. yüzyıla kadar çıkarabiliyoruz. İskender’e kapılarını açarak yıkılmaktan kurtulan şehir, İskender’in ölümüyle M.Ö. 315′te Antigonos’un ve M.Ö. 304′te Demetrios’un işgalinden kurtulamamıştır. Daha sonra  Ptolemiaios, Philadelphos’un eline geçmiş, Mısar kralları döneminde ismi bir müddet Arsinoe olmuşsa da bu isim daha sonraları benimsenmemiş, Patara M.Ö. 190 yılında III. Antiokhos tarafından zapdetilmiştir. Livius’un M.Ö. II. yüzyıla girerken yaşanan Antiokhos dönemi olayları ile bağlantılı olarak Patara için söylediği “Caput gentis” deyimi, yani soyun başkenti deyişi onu diğer kentlerin en başına yüceltir.

Lykia Birliği içindeki Pınar’a, Xanthos, Olympos ve Myra gibi Patara da üç oy hakkına sahipti. Birlik toplantıları çoğu kez birliğin limanı durumunda olan Patara’da yapılmakta idi. Roma egemeliğine geçtikten sonra da önemini yitirmeyen Patara, Roma valiliklerinin adli işlerini gördüğü bir merkez oluşu yanında Roma’nın doğu eyaletleriyle bağlantısını kurduğu bir deniz üssü olarak da önemini korumuştur. Patara aynı zamanda Anadolu’dan Roma’ya nakledilen tahılların depolandığı ve saklındığı bir limandı. Onun için İmparator Hadrian zamanında Andriake de olduğu gibi burada da büyük bir hububat ambarı yapılmıştır. Roma İmparatoru Hadrian karısı Sabine ile Patara’ya gelmiş, bir müddet burada dinlenmiştir. Roma İmparotorluk çağında Lykia ve pamphylia eyaletinin başkenti olan Patara, Apollon’un önemli bir kehanet merkezi olarak da ün yapmıştır. Eski yazarlar kışın burada, yazın Delos’ta kehanette bulunulduğunu kaydederler. Şehir Bizans döneminde de önemini devam ettirmiş, Hristiyanlar için önemli bir merkez olmuştur. Zira “Noel Baba” diye anılan Saint Nicholaos, Pataralıdır. Ayrıca St. Paul Roma’ya gitmek için Patara’dan gemiye binmiştir. Böylece Erken Hristiyanlık döneminde bir Piskoposluk merkezi olmuştur. İmparator Konstantin’in başkanlık ettiği M.S. 325′teki Nikaia konsülünde Lykia’nın tek imza yetkilisi din adamı Eudemos’un Patara Piskoposu oluşu kentin bu devinde gözde oluşunun kanıtıdır. Ne yazık ki bundan sonra Patara’da şansızlıklar başlamış, tanrılar ve kutsalkişiler buraya yüz çevirmiş gibi 1600 m uzunluğunda ve 400 m genişliğindeki liman kumlarla dolmuştur. Böylece gemiler yanaşamamış, bu da Patara’nın yavaş yavaş önemini yitirmesine sebep olmuştur. Günden güne kumlarla örtülen Patara kumların altında uyuyan güzel olarak günümüze kadar gelmiştir.

ANADOLU EFSANELERİ (Çayda Çıra Efsanesi)

Vakti zamanında Harput’ta iki genç birbirlerine aşık olurlar. her gece gizlice buluşurlar. Kız bir çıra yakar böylece delikanlı aralarına giren dereye atlar kızın yaktığı çıra ile yönünü bularak kıyıya yüzer ve orada buluşurlar. Bir gün kızın babası bunu farkeder ve tam delikanlı suya atlayınca çırayı söndürür . genç yolunu bulamaz çırpınarak boğulur bunun üzerine kız da kendini dereye atar. Köyün sakinleri çıralarla gençleri arar ama cesetlerini bile bulamazlar.
ÇAYDA ÇIRA EFSANESİ 2

Uluova’yı ortadan ikiye ayıran Harınget çayının kıyısındaki köyde köyün ileri gelenlerinden biri oğlunu evlendirir. şenlikler, çalgılar yemekler her şey yerindedir .DÜğünün son gününe kadar her şey iyidir hava güzeldir mehtap vardır.Ama birden ay tutulur her yer karanlığa bürünür. misafirler bunu uğursuzluk sayarlar ancak damadın annesi Pembe Ana uğursuzluğa inat birden ortaya atılır ne kadar mum varsa toplatıp tabaklara dizer oradakilerin ellerine verir kendisi de başa geçerek mumlarla oynamaya başlar çıraların ışığı çaya yansımış her yer ışıl ışıl olmuştur. Düğün de neşe içinde sürer işte çayda çıra oyunu buradan çıkmıştır
Vakti ile Toros dağları eteklerinde yaşıyan bir aşiret beyi vardı. Bu bey yoksullara yardım eder, fakirlerin karnını doyurur. Çok iyilik severliği ile tanınan sevilen ve sayılan bir beydi. Bir işi yapacağı zaman aşiret büyüklerini toplar, onların fikirlerini alır. Soracağı bir şey olursa sorardı.
Bey bir gün aşiret yaşlılarını topladı. (Hey ağalarım, büyüklerim, akıldanelerim, bilirsiniz benim oğlum akıllı ve düzenli işlerde bulunmaz. Ne edeyim ki yerimi tutacak, töremizi götürecek, ışığımı yakacak uslu bir evlat olsun.) deyince aşiret büyükleri (İyi dersin beyim oğluyun, senin yerini tutabilmesi için, onu çekip çevirecek bir kadına ihtiyaç vardır. En iyi çare onu evlendirmektir.) deyince bey yerinden kalkıp düşünerek çadırına gider. Oğlunu yanına çağırarak:
- Hey oğul, büyüdün delikanlı oldun. Güneş karşısında boy atan fidan gibi boy attın. Ama aklın hiç büyümedi. Dağda taşta ah ile vah ile günün geçirmektesin. Ne edeyimki, benim çıramı ışıtıp, töremi götür, yokluğumu bildirme, bana dilediğini de ki merhem olam. Evlenmekse muradın töreme uygun, gözü gözüme, yüzü yüzüme, aşı aşıma benziyen birini bulup isteyeyim. Altın isterse takayım. Adak isterse göndereyim. Gölük isterse sürdüreyim. Sayvant isterse döşeteyim. Bütün obalarıma davul çaldırıp, kaşık vurdurayım. Kırk gün yemek dökerek, herkesi konuk edeyim. Sürü kesip beyleri ağırlayayım. Deyince oğlan iki dizinin üzerine gelerek; “Babamsın” deyip elini öper. Çok iyi edersin, Atamsın, büyüğümsün, ulusun, zenginsin, herşeye gücün yeter. Sana saygım pektir. Deki öl ölem. Benimde sana bir deyeceğim vardır. (Ben Konya Beyinin kızı Ak sultana vurgunum. Alırsan bana onu al, gayri dünyayı versende istemem.)
Bey bu sözleri duyunca çadırından çıkıp biraz düşünür. Hemen etrafındakilere (Hey Çobanlarım, kızanlarım, kadınlarım, hizmetçilerim, tez elden kırk atlımı hazır edin. On tane buğur deveye hediye yükleyin. Kırk atlı önde, develer arkada yola çıkılsın.) deyince beyin etrafındakiler kaynaşmaya başlarlar. Kısa bir zaman sonra “yola hazırız” diyerek haber gelir.
Böylece büyük kafile hazırlanıp Konya’nın yolunu tutarlar. Toros dağlarının derin vadilerinden, ormanlı yamaçlarından aşarak Konya’ya varırlar. Zaman geçirmeden Konya beyinin sarayına misafir olurlar. Yerler içerler konarlar göçerler sözü esas meseleye bağlarlar.
Allahın emri ile kızınız Aksultanı oğluma istemeye geldim. Karar ve söz senindir. Deyince Konya beyi düşünür taşınır, “senden iyisine verecek değilim ya verdim gitti. Allah bir iken bin etsin, oğulları uşak. Kızları hizmetçi kullansın sürüleri ekiz doğursun, dördü sekiz doğursun. Deyip sözü keser.”
Söz kesilir ama Aksultana hiç danışan olmaz. Aksultan bu söz kesmeden de hiç memnun olmaz. Ne yapsın baba sözüdür, ölüm bile olsa uymak törenin gereğidir.
Konuklar oturup yiyip içip konuştuktan sonra müsaade alıp vedalaşarak Konya’dan ayrılırlar. Geldikleri yollardan obalarına dönerler.
Günler haftaları haftalar ayları kovalıyarak düğün günü gelip çatar. Bütün obalara haber salınır. Yemeklerin, ayranların, etlerin hazırlanması için gerekli bütün hazırlıklar yapıldıktan sonra, bey kırk yiğidini alarak gelin almak üzere Konya’ya hareket eder. Düğün alayı birkaç gün yolculuktan sonra Konya’ya gelirler. Hoş beşten sonra yemekler yenip hazırlıklar tamamlanıp büyük bir törenle gelin uğurlaması yaparlar.
Görkemli düğün alayı günlerce yolculuktan sonra Toros dağları arasında Eğri göl isimli bir gölün kenarındaki geniş çayırlığa konak verirler. Bu çayırlıkta gecelemeyi uygun bularak her tarafı çiğdem, sümbül, akçırağan çiçekleri ile süslü bir vadiye gelin çadırını kurarlar. Gelin çadırına yerleşip biraz istirahattan sonra, gelinlik elbiselerinin üzerindeki kırmızı örtüyü açıp etrafı seyreder.
Gelin hanım çadırından çıkar gölün kenarındaki yamaca doğru gezer. Etrafı iyice seyrettikten sonra güneşin kırmızılıkları kaybolupta akşamın alaca karanlığı basmaya başlayınca çadırına dönmek isterken ayağı tökeziyip düşer, bayılır. Kocaman düğün alayı yolun yorgunluğu ve dağ havasının temiz ve hafif rüzgarı ile ninniler içinde uykuya dalar.
Gelin hanım sabaha kadar baygın olarak yatar. Sabahın ilk ışıkları ile gözlerini açtığı zaman baş ucunda görkemli boynuzları ile pervasız vücudu yere doğru yaslanmış bir geyik keçisi kıtır kıtır geviş getirerek beklediğini Gelin yerinden doğrularak dikkatlice geyik keçisine bakar. Keçinin ikiboynuzu arasında bağlı bir kutu görür. Yanaşıp kutuyu çıkarır. İçini açar. Kutunun içinde yazılı bir kağıdı görünce alıp okur. (Hey bu dağların çiçekleri kadar güzel, havası kadar temiz, gölü kadar temiz ve berrak, toprağı kadar bereketli, güneşi kadar sehavetli, esen rüzgarı kadar alçakgönüllü dilber , söyle muradını ne istersen merhem olayım. İstersen bin üstüme seni mutluluk diyarına götüreyim.) Yazıyı okuyunca düşünüp taşınır, dağa sorar, güneşe sorar, göle sorar, türüm türüm kokan çiçeklere sorar, ötüşen kuşlara, ılgıt ılgıt esen yele sorar hepside (bin geyiğin üstüne, o seni mutluluk ve huzur diyarına, güzellikler ülkesine götürecektir. ) cevabını alır. Bu cevabı alan Aksultan yerinden kalkıp geyiğin üzerine oturur. Geyik yerinden sıçrayıp, enginlerden seller gibi, yükseklerden yel gibi giderek çok uzaklardaki pamuk yığınları gibi bulutların kırmızı duvağı ile kaybolup gider.
Arkada kalan gelini çadırında sanarak çadırın açılmasını beklerler. Bir ses gelmeyince çadıra bakarlar. Bir de ne görsünler Aksultan gitmiş. Hemen durumu beye haber verirler. Bey büyük bir gazap içinde etrafındakileri haşlar. Haşlar ama kaç para eder gelin yok. Etrafı didik didik ararlar, fakat bir ize tesadüf edemezler.
Etraftaki aşiretlerden yardım isterler. Yaşlı ve tecrübeli bir çoban aramak üzere gelir. Dağ yamaçlarında ararken bir geyik izine tesadüf eder. Bu izi takip ederek Torosların en yüksek yerine kadar çıkar. İz büyükçe bir mağaranın ağzında son bulur. Çoban arkasından gelenlere dönerek (Aradığınız gelin bir geyiğe takılarak bu dibi olmıyan mağaraya gitmiştir. İz burada bitti. Gelinin kırmızı duvağından bi iblik burada bulundu. Bunların hepsinden başka bir de, yıllardır bu mağarayı tanırım. Mağaranın taşları kırmızı değildi. Şimdi ise gelinin kırmızı duvağının rengi mağaranın taşlarını boyamış. Varın söylen beyinize Aksultan muradına ermiş. O artık dağların olmuş. ) deyince hepside birden ağlıyarak geriye dönüp giderler. Hepsi bir olup bir dua yaparlar. Göz yaşları ile yollarına devam ederler.
O gündür bu gündür mağaranın taşları kıp kırmızıdır. Bütün aşiretler toplanıp bu mağaranın adı kanlı mağara olsun kimisi de kırmızı mağara olsun bazıları da gelin mağarası olsun derler.
Bundan sonra bu mağaraya kanlı mağara adını verirler. Torosların en yüksek tepesindeki dağda geyiğin adına, Geyik dağı, Geyik dağının bitişiğindeki dağa da Ak sultanın adı olan Ak dağ adı verirler. Bu adlarda baki kalır. Her yıl aşiretlerin bazıları bu mağaraya giderek bu anıları tekrarlarlar.
Türk Destanları içinde en geç teşekkül eden, diğerlerine göre çok yeni bir destanıdır. Türklerin, bu günkü büyük ve son
yurdumuzun olan ve bunun içinde de her Türk için çok büyük bir değer taşıması, üzerinde hayatından fazla titremesi lazım
gelen Anadolu’muzda yerleşmesinden sonra meydana gelmiş olması Köroğlu Destanının bugüne kadar aynı tesir ve kuvvete
yaşamasına sebep olmuştur. Hala Anadolu ve Rumeli Türkü, Köroğlu Destanını bilir ve anlatıldığı zaman heyecanlanır.
Bununla beraber Köroğlu Destanının da kaynağı, bütün öteki destanlarımızda olduğu gibi, önceki sayfalarda anlattığımız asıl
büyük Türk destanlarıdır. Motifler hayaller, muhit ve adetler bütünüyle bu destanlarımızdan alınmış ve onların üzerine
kurularak geliştirilmiştir.

Bugüne kadar duyulan Köroğlu Destanı rivayetleri, Azerbaycan’dan Rumeli’ne kadar uzanan geniş sahada yirmi dört çeşitleme
halindedir. Bunlar, birbirinden farklı gibi görünse de aslından tek bir çekirdeğin etrafında gelişen parçalar gibidir.
Nitekim, hala halk arasında söylenen Köroğlu şiirleri de ya birer vakıa anlatmakta, ya bir güzelleme ile destandaki olayların
çevre olarak mekanını tespit etmekte; ya bir koçaklama ile destan kahramanlarından birini çizmekte veya birinin macerasını
vermekte; yahut da türkü ile olayları birbirine bağlamaktadır.
Bunlardan da anlaşılacağı üzere Köroğlu Destanımız bütün güzelliğine ve tam gibi görünmesine rağmen, destan olarak tekamül
devresini tamamlamamıştır. Çekirdeği vardır ve tabii gelişmesini göstermiştir; muhtelif zamanlarda ve muhtelif ozanların
eliyle ve diliyle ayrımları yapılıp eklemeleri eklenmiş ve bunlar bir halk süzgecinden geçerek halkın o güzel muhayyilesinden
de olacağını alıp şekillenmiştir. Fakat, yazılı tespit şekli, tamamı üzerinden ve nazım halinde bir tek ozanın işlemesine
mazhar olmamıştır. Bu kısım da yapıldıktan sonra elimizde tam ve mükemmel bir Köroğlu Destanı var diyebileceğiz.
Bugün hala değişik rivayetlerde anlatılan destanın, ana hatlarıyla hülasası şu şekildedir:
Köroğlu’nun babasının adı Yusuf’’ tur. Bir Beyin yanında çalışmaktadır ve bilhassa atlardan çok iyi anlamaktadır. Yusuf’ un
Ali adında, yiğit delikanlı bir oğlu vardır.
Günlerden bir gün Bey, Yusuf’ a, kendisi için çok güzel bir at seçip getirmesini ister. Yusuf da, çok gösterişsiz, uyuzumsu
bir tayı beğenir, alır gelir.
Fakat Bey çok kibirli, gösterişi seven, burnundan kıl aldırmayan ve çok zalim bir Beydir. Böyle bir atı kendisine seçip
getirdiği için Yusuf’ a fena halde öfkelenir.
Halbuki Yusuf’ un getirdiği tay öyle bilinen taylardan değildir. Sulardan çıkan bir aygırın dölünden gelme bir kır taydır.
Kanatlanıp uçma yeteneği vardır. Bakılır, terbiye edilirse eşi menendi bulunmayacak cinstendir. Ama Bey, bunların hiçbirini
anlamaz ve zalimliği üstün gelip Yusuf’ un gözlerine mil çekilip kör edilmesi buyruğunu verir. Buyruğu da, kendisi gibi zalim
olan adamları düşünmeden yerine getirirler.
İki gözü kör edilen Yusuf köyüne döner, O uyuzumsu tayı, hiç ışık görmeyen bir yerde besleyip terbiye eder ve eşi menendi
bulunmayan bir kır at haline getirir. Oğlu Ali de o zamana kadar daha yetişip daha yiğit daha gürbüz bir delikanlı haline
gelmiştir. Baba-oğul bir arada karar verip Beyden öç almağa yemin ederler. Bunun üzerine, kır atla birlikte Bingöl Dağlarına
varıp hayat suyunu ararlar; bulurlar ve içerler. Sudan ancak Ali ve kır at içmiştir. Yusuf içememiştir.
Bundan sonra dönüp, Beyin konağına yakın bir dağı yurt edinirler. (En meşhur rivayetlerde bu dağ Çamlıbel’dir) Yusuf, oğlu
Ali’ ye, burada yerleşmesini sağlık verir.
Babasının bu öğüdünü tutan Ali (Köroğlu) orayı yurt edinerek gelip geçenden baç almağa, haksızlıkların üstüne üstüne varmağa
başlar. Bir müddet sonra babası Yusuf ölür. Köroğlu, yine babasının öğüdüne uyarak kendisine çok sadık kırk yiğit toplar
etrafına. Akıllı, bilgin, görgülü ve bir sohbet adamı olduğunu duyup işittiğini İstanbul’ dan, Kasap başının oğlu yakışıklı
Han Ayvaz’ ı da kaçırıp kırk yiğidinin arasına katar:
Artık Çamlıbel, Çamlıbel’ deki Köroğlu’ nun dünyası tamam olmuştur. Köroğlu’ nun çevresinde insanlar toplanmağa başlar;
Köroğlu’ nun çevresinde halk küme küme ve sevgi doludur. Babasının öcünü Beyden almak için Köroğlu türlü oyunlar hazırlar,
yiğitlik gösterir; Köroğlu nasıl halkın adamı, iyi ve namuslu insanların sevgilisi haline gelmişse Zalim Beyin de, baş
düşmanı baş korkusu haline gelir. Bütün Zalim Beyler Köroğlundan korkmaktadır.
Babasının öcünü almak için Beyin üstüne üstüne vardığı akınlardan birinde Köroğlu, Beyin güzel Bacısı Döne’ yi görür. Gördüğü
gibi de vurulur Köroğlu, Döne’ ye aşık olur. Çamlıbel Köroğlu için aşkının alev alev yandığı bir yer haline gelir…
Ve bir gün bu aşka dayanamaz Köroğlu, atına atladığı gibi varır. Döne’ yi Bey Konağından kaçırır, evlenir. Bu evlilikten oğlu
Hasan doğar.
Akınlar akınları kovalar; Köroğlu çok zalimlerin hakkından gelir. Akınlarının birinde tutsak olur Köroğlu. Yiğitlerinden
Güdemen, Köroğlu’ nu kaçırmak için görevlendirilir. Güdemen varıp Köroğlu’ nu bulur.
Köroğlu tutsaklıktan kurtulur; kaçar. Kır atına atlar ve kır at surların üstünden kanatlanıp uçarak geçer ve Köroğlu’ nu
kurtarır. Bunun üzerine aşka gelen Köroğlu kır atı övmeğe başlar.
Çamlıbel’ e hasret kalmış, Döne’ sine hasret kalmış; yiğitlerine hasret kalmıştır. Uzaktan Çamlıbel’ i görünce dayanamaz
söyler:
Köroğlu tepelerden bakarım,
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim,
Bunca yıldır hasretini çekerim,
Arkam sensin, kalem sensin dağlar hey.
Yiğitlerine, Çamlıbel’ ine, Döne’ sine kavuşturduğu için de atını bir güzelleme ile bir kere daha över:
Haykırır köpüğü başından atar,
Başını başımdan yukarı tutar,
Kaçarsa kurtulur kovarsa tutar,
Alma gözlü kız perçemli Kır atım.
Bundan sonra Çamlıbel’ e daha iyice yerleşen Köroğlu’ nun namı bütün yurdu, dört bir yandan tutar. Mertliği, mertçe
kavgaları, düşkünlerin elinden tutuşu, düşkünü zalime karşı koruyuşu, hakkı ve adaleti sevişi Köroğlu’ nu dillere destan
eder. Her zaman haksızlığın karşısındadır ama adaletli Devlet gücüne karşı boynunun kıldan ince olduğunu da bilir. Din ve
devlet uğrunadır yaptıkları biraz da. Urus üstüne, Acem üstüne de savaşlara katılır; bu savaşlarda yiğitlerine Mevla,
şehitlik, kafire karşı üstünlük uğruna saf bağlatır.
Fakat nihayet Köroğlu da bir insandır. Gerçi bildiğimiz insanlardan çok ayrı, insan üstü nice güce sahiptir ama yine de
insanoğlu’ dur. Sonunda kendi de, yiğitleri de; atı da yorulur. Köroğlu artık ihtiyarlamıştır.
Çürüdü gönlüm çürüdü,
İçerde yürek eridi,
Beylerin kolu yoruldu,
Kılıç döndürü döndürü.
Üstelik devir de değişmeğe başlamıştır. “Delikli demir” dediği tüfek icat olmuş, artık yiğitlik başka türlü anlaşılmağa
başlamıştır. Göğüs göğüse, erkekçe, düşmanı yüzünden ve gözünden göre göre döğüşmenin yerini bir yerlere saklanıp arkadan ve
uzaktan vurmalar almıştır. Köroğlu’ na göre kahpeliktir bu ve kahpelik almış yürümüştür, alıp yürümektir. Dünya sevilmez bir
dünya olmuştur artık. Dünyayı terk etmek vakti gelmiştir. Köroğlu’ da öyle yapar, dünyayı terk edip, alacağını almış
vereceğini vermiş bir insanoğlunun huzuru içinde Kırklara karışıp gider…

Define işaretleri – Define – Definecilik – Eşkiya Belgeleri(İşaret Çözümü)

Eski uygarlıkların bıraktıkları her işaret her sembol aynı anlama gelemez.Ancak işaret ve semboller aşağı yukarı aynı mantığı ifade etmesine rağmen benzer işaretler hep aynı anlama geldiğini söylemekte doğru olmayacaktır.İşaret çözümünde, şahısların kendilerine ait özel şifreleri de göz ardı etmemek gerekir.
İşaretin varlığı ile definecinin savaşı başlar, İşaret çözümü bir satranç oyununa benzer, şahı mad eden savaşı kazanır. Böyle bir savaş hazırlığı içinde olmayan defineci olarak geçinenin yapacağı iş kayanın üzerinde gördüğü işaretin içinde hazine var mantığı ile işareti kırar buda olmasa işaretin altını kazmaya çalışır, definecilikten uzaklaşıp bir tarihi izleri tahrip eden tahripçi oluverir. Definecilik işaret kırmak tarihi izleri yok etmek demek değildir.

Zaman ve bölge farklılıklarından dolayı her kültür aynı harf, rakam ,sembolleri ve simgeleri kullanmamışlardır. İşaretler yön ve mesafe verirler.Bu itibarla verecekleri her türlü bilgiyi mantık olarak zaten vermektedir, yapılacak tek iş bu işaretlerin mantığını çok iyi kavramaktır.
Definecilerin en çok sorun yaşadıkları konulardan biri de “işaret çözme” işidir. Bu nedenle azda olsa defineci arkadaşlara yardımcı olmak üzere “işaretler nasıl çözülür” konusuyla ilgili aşağıda maddeler halinde sıralamaya çalışalım.
1- İşretin yağmur,güneş sel gibi doğal afetlerde etkilenmeyecek, birkaç insan gücüyle yerinde oynatılmayacak kayaya yapıldığına dikkat etmek. Yerli ana kaya en makbulüdür.
2- “Ben olsam defineyi nereye gömerdim” sorusunu sorarak arazinin uygun yerini bulmaya çalışınız.
3- Araziyi çıplak gözle geniş tarayınız.
4- Bulduğunuz bir işareti yalnız değil birkaç kişinin tecrübelerinde faydalanınız.
5- Dikkat edin define şifre düzenekleri bir tek işaretle meydana gelmemektedir. Bu nedenle bölgeyi iyi araştırın ikini, üçüncü işareti bulduktan sonra işaretler arasında mantıklı bağlantı kurunuz.
6- Bazı işaretler yön bulmanızda şaşırtıcı olabilir. Yorumlarken bu durumu aklınızda çıkarmayınız.
7- Gömen insanın arayan insandan daha zeki daha becerikli olduğunu aklınızda çıkarmayınız.
8- Öncelikle işaretin hangi uygarlığa ait olduğuna çözmeye çalışınız.
9- Arama alanınızı mümkün mertebe minimuma düşürünüz.
10- Unutmayınız ki hazineyi gömen insan , hazinesini; yaptığı şekiller içine yada altına gömmez.
DEFİNENİN MUHTEMELEN BULUNDUĞU YER VE İŞARETLER
Aşağıda vereceğimiz işaretler paranın varlığını haber veririler yerini değil. Yani bu işaretlerden herhangi birisi varsa orada muhtemelen hazine vardır. Bunlar oyma ve kabartma olarak ikiye ayrılırlar.
1- Geyik resimleri
2- Karaca resimleri
3- Balık resimleri
4- Dama oyununa benzer işaretler
5- Üçgen resimleri
6- Gamalı haç resimleri
7- Muhtelif yılan resimleri
8- Boğaya saldıran aslan resmi
9- Çifte balta resmi
10- Çıplak kadın yada erkek resmi
11- Muhtelif yunus balığı resimleri
12- Yel değirmenlerinin kolları
13- Ter yönlere bakan atların resimleri
14- Mağara yada eritme ocaklarına bulunan gül resimleri
15- Geminin ön kısmı
16- Üzüm saklımı
17- Gemin arka kısmı
18- Buğday başağı
19- Üç ayaklı kazan resmi
20- Deve resmi
21- Kanatlı domuz resmi
22- Horoz ve zeytin dalı resimleri
23- Orak resmi…

EN İYİ DEDEKTÖR HANGİSİDİR?Dedektör alırken nelere dikkat edilmeli?

Dedektör alırken nelere dikkat edilmeli?

1- Dedektör, pratik olmalı. Hayatında eline hiç dedektör almamış bir kimse bile 10 dakika içerisinde dedektörü nasıl kullanacağını öğrenecek şekilde basit olmalı.

2- Müşteri, aldığı dedektörü satıcı firmaya test ettirmelidir. Satıcı firma, dedektörün nasıl kullanılacağını müşteriye detaylı şekilde uygulamalı olarak anlatmalı ve göstermelidir.

3- Dedektörlerdeki en hassas özellik, toprak ayarının yapılmasıdır. Bir dedektörle toprak üzerinde iken yürüdüğünüz zaman eğer toprak ayarı bozuluyorsa, makinenin değerli metalleri (altın, gümüş, bakır) göstermesi beklenemez.

4- Dedektörlerin kullanım malzemesine mutlaka bakın. Hangi maddeden yapılmış, içinde neler var. Garanti belgesiyle dedektörün üzerindeki özellikler birbirini tutuyor mu? Bunlara dikkat edin. Günümüzde satılan dedektörlerde '1 yıl garantilidir' ibaresi yer almaktadır. Garanti belgesini mutlaka kaşelettirip imzalattırın. Dedektörün paslanmaması için ise;

a) Dedektörlerin dışı paslanmaya dayanıklı olmalıdır. Bunun için dedektörlerin'menbran' olmasına dikkat edin.

b) Saç aksamı mutlaka toz boyadan imal edilmeli.

c) Dedektörün üzerinde bulunan butonlar, piyasa usulü olmamalı. Butonlara birkaç kez basarak sağlamlığını kontrol edebilirsiniz.

5- Bazı dedektörlerin başlıkları, demirden imal edilmiş olabilir. Özellikle dedektörlerin başlık kısmının plastik olanını ve içininin açılıp açılmadığını kontrol edin. Çünkü başlık kısmında (içinde) bobin bulunmaktadır. Bobin devrelerinin sağlamlığına bakın.

6- Bir dedektörü çalıştırmadan kesinliklikle almayın. Devrelerinin bir tanesi çalışmıyor olabilir. Her ne kadar dedektörler konusunda bilginiz olsa da yanınızda mutlaka dedektörlerden anlayan iyi birisini bulundurun. Unutmayın, iyi bir dedektörün fiyatı 2 bin doları geçmektedir

7- Dedektör satış mağazasını ve üretim yerlerini kontrol ediniz.

Define Nedir Nasıl Aranır?

Define :isim (defi:ne) Arapça def³ne ; Toprak altına gömülerek saklanmış para veya değerli şeyler, gömü. (TDK)

Definecilik ve arkeolojide kazıya başlamadan önce ilk çalışması yüzey araştırması yapma ve bulduğu bulguları değerlendirme işidir.

İnsanlar yaşadıkları topraklarda iz bırakırlar, orijinal doğaya yapılan her bir müdahale bir iz bir tabaka oluşturur.Bu tabakaların üzerinde ne kadar zaman geçerse geçsin orijinal doğya göre farklılık oluşturur. Bu farklılıklar aşağıda anlattığımız şekillerde anlaşılır.

müdahale edilmiş ve orijinali bozulmuş tabaka üzerinde yetişen bitki boyları sap kalınlıkları, köklerin kalınlıkları orijinal tabii katmana göre farklı olur. yumuşaktır kolay ve rahat kazılır. Yine insanlar tarafında müdahele edilmiş kayaların yüzeylerinde oluşan yosun tabakası açık renkli ve gençtir.

Şahis gömüleri ve kaya mezarları direkt olarak kaya içine yapıldığından kayaların yüzeyinde oluşan farklı tabakaları titizlikle incelenmelidir. bu tür yerlerin sonrada kapatılan kaya etrafında kirli beyaz yada yeşilimtırak renkte bir katman oluşur.

Yer altına gömülen muhtelif maddenler (altın hariç) zaman içinde yanar ve olarak gaz oluşturur, bu gaz yer yüzüne çıkmak için üst katmanları zorlar ve katmanın zayıf noktasına sızarak atmosfere dağılır, bu tür gazın sızdığı yerde bitki tabakası farklı olur, ya ot yetişmez, toprak yapısı çorak gibi dir, ya erken sararır, erken kurur kurumasa bile renkleri sarıya yakın yeşillikte olur.

Kışın karın lapa lapa yağdığı zaman yüzeysel araştırma yapmak çoğu zaman başarıya götürür.Toprak yüzeyine sızan gaz karın erken erimesine yada kar tutmamasına nedenolur. kar tutsa bile kendi çevresine göre geç tutar erken erir,

Doğal tabakaya göre farklılık oluşturan her bir tabaka bulgu birer ip ucudur, bu ip uçlarının sağlıklı bir biçimde değerlendirilmesi gerekir.

Görüldüğü gibi definecilik kolay bir iş değil,bilgi tercube ve titiz bir çalışma ister, bu nedenle araştırma yapılan alanlar üzerinde orijinal doğaya aykırı olan, insanların müdahalesi sonucunda oluşan katmanlara odaklanmalıdır
 

İşaret Nedir?

İŞARET (Epigrafi) : Bir tür şifreleme yöntemidir.Sakladığı varlıkları, değerleri herhangi bir tehlikeye karşı korumak ve sonrada gelip almaya yarayan şifreleme
düzeneği ile birlikte bir çeşit anlatım ve bir dildir. Bunlar oyma kabartma ve boyalama şeklinde günümüze kadar ulaşmıştır. Kayalara yapılan her figürün motifin mutlaka bir anlamı vardır. anlamsız manasız hiç bir emek sarf edilemez. ancak her kaya damgası da define için değildir. Direkt gömünün işareti olmaz . bunu unutmayalım.

Kaya damgaları mutlaka bize bir şey söylüyordur, yapım amacıda bu olmalı, örneğin kayalarda çoğunlukta gözüken yuvarlak oymalar mezarı işaret eder, bu oymanın yapılış amacı; Mezarın yanında ki kayaya oyularak içine yağ dökülüp yakılıyordu, Bu günkü mezarların üstünde yakılan mumlar gibi biz buna mumyalık desek daha mantıklı olacak. kare veya dikdörtgen oymalarda aynıdır. Bir ok yön için kullanılmıştır. Özetleyecek olursak her figür ancak özellikleri ile okunur. Örnek verecek olursak bir buğday başağı berekettir, bereketi sembolize etmişlerdir, direkt defineyi değil.
Her kaya damgası define olamayacağı kesindir. Buna göre bunları biz bir kategoriye ayrılarım

1- Devlet ve yöneticilerine ait damgalar.devleti ve devlet adamalarının makamlarını ve devlet sınırlarını sembolize eder
2- Dini kurum ve din adamlarına ait damgalar. dini ve din adamını sembolize eder
3- Kavimlere (aşiret) ait damgalar. kavmi sembolize eder
4- Şahısa ait damgalar. şahısı sembolize eder.
5- Süsleme sanatı . Sadece sanat içindir.

İşaret Nasıl Çözülür?

Antik Dönem toplumlarda sık sık yapılan savaşlar,ani baskınlar, çete ve eşkıya soygunlarına karşı insanlar ellindeki muhtelif değerleri korumak amacıyla saklama ihtiyacı duymuşlardır, hatta günümüz insanların kısmen uyguladıkları alışkanlıklardır.Gömü işleri ve düzenekler genelde taş ustaları, sert cisimlere şekil vermekte usta insanlar (heykel tıraşlar) tarafından yaptırılırdı.

Bir gömüye neden işaretleme düzeneğine ihtiyaç duyuldu? Bu sorunun cevabındaki genel mantık şöyledir. Gömü başta güvenlik nedeni ile yapılırdı, gömen insan ihtiyaç duyduğu an gelip kolay bulacak, kolay kazacak ve gömü yerini kendisinde başka kimseler bilmeyecek, kendisi almadan ölürse gömüyü neslinde dininde ırkında biri gelip bulsun alsın gibi mantığı yatmaktadır. gömerken saklarken bile emniyet tedbirleri söz konusudur.

FİGÜRLER NASIL ÇÖZÜLÜR

Yıllardan beri gelen tercubeler gömülerin çoğunun kayaların içi oyularak kaya içine sakladıklarını göstermektedir.

İnsanlar yaşadıkları topraklar üzerinde sürekli bir takım izler bırakırlar ve bırakmaya da devam etmektedirler.

İşaret çözmede önce ihtiyaç duyulan şey; görülen rastlanılan figürün define olup olmadığıdır, kayalar üzerine yapılan bir takım şekiller iş olsun diye yapılmamıştır bunların birer amacı vardır, bunlar içinde dini sembolize eden, kabileyi sembolize eden, yerel beyi sembolize eden kralları sembolize eden ırkları sembolize eden bir takım kaya damgaları kullanılmıştır, gömü işaretlerini bunlarda ayırt edebilmek için eski insanların davranışlarını dinlerini gelenek ve göreneklerini çok iyi bilmek gerekir. her işaret define değildir.

Gömü işareti bir alfabe bir matematik kuralı dahilinde inşa edilmişlerdir. Bu nedenle gömü işaretleri zincirleme birden fazla olmalıdır.

işaretlerden uygulanan genel mantık; gömünün işarete olan uzaklığı, derinliği bazen miktarı bazen de saklama biçimi şeklinde alfabetik ve matematiksel bir mantık hakimdir.

İşaretleri çözerken aşağıdaki sorulara cevap aramalıyız.

1- Gömü var mı?
2-Nerede?
3-Ne kadar uzaklıkta?
4-Hangi yönde ?
5-Ne kadar derinlikte
6- gömünün saklandığı mekanın şekli nasıldır?

bu açıklamalarda sonra sorularınıza aşağıdaki gibi davranarak cevap bulmamız lazım .

1- Her işaretin bir dili vardır bu dil işaretin oluşturan şekillerin özellikleridir.

Örneğin bir kaya üzerine çöreklenmiş oyma bir yılan olsun, önce yılanın özelliklerini sıralayarak çözmeye çalışalım, Yılanın özelliklerinde bir tehlike anında karanlık kuytu bir yere kaçar bu yer ya bir deliktir yada bir kaya altıdır, yılanın duruşu hareketsiz çöreklenmiş sabit başka hiç bir emare yok o zaman yılanın bulunduğu kayanın altına bakmamız lazım, yılanın diğer bir özelliği savunma silahı zehirdir. o zaman gömüde tuzak olabilir düşüncesi ile yaklaşmalıyız,

2- İşareti kullanan toplum hakkında sosyoekonomik yönde inanç yönünde bilgi toplamak

3-İşaretli kayanın etrafında çevresinde yüzey araştırması yapmak, insan tarafında müdahale edilen bu katmanları keşfetmek okumak bir çok kez insana nokta buluşu sağlar. çevresinde dikili birbirine yaslatılmış kayalar, tümsek, çukur gibi izleri aramamız lazım

4- bu bilgilerden sonra yinede işareti çözemedik diyorsanız bu konulardan tercube edinmiş insanlardan yardım isteyiniz. İşaretleri koruyunuz kırmayınız kırana müdahale ediniz,

Define kazıları ameliyata benzer, işin ehli bir cerrah ameliyattan önce gereken tüm tahlilleri yapar.

Defineci Nasıl Olmalıdır?

Önceden saklanmış hazineleri bulmaya çalışan insandır. Bu işin başarılması için mutlaka bir eğitim alması gerekir, eğitimsiz defineci yarardan çok zarar verecektir. Bilinçsiz defineci neyi nerede ve nasıl arayacağını bilmez.

Eğitimsiz bir defineci, aynı zamanda iflah olmaz bir hastalığın bir umut sevdasının aşığıdır. Definecinin eğitim alacak bir kurumu yoktur. Bu itibarla kulaktan kulağa dolaşan rivayetlere göre hareket etmektedir. Bu nedenle dedektör satıcılarının, medyumların, cincilerin ekmek tenkisi halindedirler.
Önemli: Yoğun teknoloji ve bilginin kullanıldığı çağımızda , muhtelif hurafelerle yola koyulmak akıl kârı değildir. Definecinin ve Arkeologun ana kaynağı arazidir.

Definecinin sorunlarının başında eğitim sorunu gelmektedir. Bu soruna devletimizin el atması şu an itibariyle mümkün gözükmemektedir. O zaman bu sorunu nasıl aşacağız. Gelişmiş teknoloji sayesinde yazarak, yazdıklarını,tecrübelerini paylaşarak klasik anlayışta , yapıda kurtulabilir. Yardımlaşarak eğitim sorununu hal edebilirler.


1- Sözü doğru olmalıdır.
2- Tecrübelerini paylaşma işini bir görev saymalı
3- Çözemediği izleri korumalı , kırmamalıdır.
4- Yasal sınırları aşmamalı, kaçak kazı yapmamalıdır.
5- Tarihi bilgisi üst seviyede olmalı.
6- Bu alanda kullanacağı teknolojiyi iyi tanımlıdır.
7- Nefsine düşkün tamahkâr olmamalıdır.
8- Definecilik bir geçim kaynağı olarak görmemeli. Bir hobi şeklinde yapmalıdır.
9- Tarihi izleri korumalı,
10- Defineci bir arkeolog kadar bilgili ve becerikli olmalıdır.
11- Yapacağı işleri bir plan dahilinde yapmalıdır.
12- Her bulduğu veriyi kayıt etmeli, sonrada yorumlamalıdır.
13- Hurafelerle yola çıkmamalı Mutlaka yüzeysel bulgularla işe başlamalı.


Definecilikte 10 Altın Kural

1- Ön araştırma ve kazı işlerinde arkeolojik metodlardan faydalanmak.

2- Toprak yapı ve katmanlarını tanımak için Jeolojide faydalanmak

3- Ele geçen eserin hangi çeşit madende yapıldığını yada hangi kıymetli taş kullandığını anlamak için Madencilik Dalında faydalanmak.

4- Araştırma ve kazı maliyet bilançosunu çıkartmak

5- Gerek kayalardaki figüranlarda gerekse elde edilen tarihi eserleri tanımak için Sanat Tarihi ve Medeniyetler Tarihinde faydalanmak.

6- Kazı bir amelyata benzer, toprağı nejterlemeden önce yüzeysel verileri iyi bir şekilde tahlil etmek.

7- Sonuca daha erken ulaşmak için teknoloji kullanmak.

8- İşaret, figüranlar alfabe ve matematik kurallarında oluşur. İşaretlerini dilini öğrenmek uzunluk derinlik ölçümlerinde matematiğin uzunluk birimlerinde, Kaya mezarları, tümülüsler, şahıs gömüleri bir takım kuralları çözmek için geometride faydalanmak.

9- Halk biliminde faydalanmak

10- Antik toplumların dinsel ve etnik yapılarını hareketlerini öğrenmek için Dinler Tarihinden faydalanmak
1. Harabe yerler
2. Yığma tepeler
3. Çeşme veya pınar gibi su kaynakları çevreleri
4. Üzerinde işaret resim veya sembol bulunan kayaların çevresi
5. Çeşitli medeniyetlere ait mezarlık alanlar
6. İnsan yaşantısına uygun mağara önleri
7. Dini yapılar
8. Çakıl yığınları
9. Şelale arkaları
10. Kale surlarının önü
11. Halk arasında define var olduğu söylentisi olan yerler
12. Köprü ayakları

DEFİNE ARAMA SİSTEMLERİ(DEDEKTÖR -ÇUBUKLAR -ALAN TARAMA- GPR-KAMERA SİSTEMİ)

Elektronik Cihazlar

Dedektör Sistemleri : Dedektör sistemleri, gaz,sıvı ve katı halde bulunan maddeleri özelliklerine göre diğer metallerden ayırabilen elektronik sistemlerdir. Bu sistemler kullanılacak işe ve alana göre ayrı ayrı tasarlanır. Mayın bulmak için tasarlanmış bir dedektörle altın yada gümüş gibi metalleri bulmanız imkansızdır.O zaman definecinin kullanacağı dedektör geniş amaçlı bir tasarım olması gerekmektedir, Altın, Gümüş, Bronz, Bakır, Demir gibi madenlerin yanında boşluk kemik gibi ve hatta bu metallerin oksit gazını da tespit etmeli ve derinden algılamalıdır.

Bu tür cihaz yer altında gelen ve bulmak istediğimiz metalin manyetik frekansını yakalama okuma ve cinsine göre ayırım yapabilecek şekilde tasarlanmalıdır.Dedektörlerin önemli unsurlarından biride "toprak ayarı" dır bu yara arama başlığının dolaştığı yerde değeri olmayan metallere yada küp parçaları içinde bulunan metal parçalarına ait zayıf frekansları es geçme olayıdır. toprak ayarı denilen sistem yoksa kullanıcı durmadan sinyal alacak ve başarısız kalacaktır. Dedektör tasarımının yanı sıra kullanıcının deneyim ve bilgi sahibi olması şarttır,

Dedektör sistemi yer altına sinyal gönderemez, arama başlığı yeryüzüne yayılan yaklaşık 10 Cm yüksekliğindeki Metallerin yaydığı manyetik frekanslarını yakalar. Siz arama başlığını 10 cm den yüksek tutarsanız dedektörün yayılan frekansı yakalama şansı ortadan kalkar. Kullanımla ilgili önemli konulardan biride sıcaklıktır. Gün sıcaklığı 15 ile 25 derecelik ısı arasında iken arama yapılmalıdır.

Definecilik masraflı bir hobidir bu nedenle araştırma yapmadan önce çok güzel hesaplamalar yapılmalıdır.

Unutmayın ki dedektör defineyi bulmaz, sizin bulduğunuzu teyit eder, hedef noktayı test eder. Bunun içinde büyük masraflara katlanmanızı tavsiye etmiyoruz. Bulmada, size tarih bilgileriniz yardımcı olacaktır.

Alan Tarama Sistemleri : Bu sistemler daha geniş çaplı alanı taramakta ve nokta tespitini kademeli olarak yapmaktadır. Dedektör sistemlerinden daha avantajlı olarak görülmektedir, dijital ekran ve metallere göre ayırma özelliğine sahiptir, uygun tasarımlı olanları alıp kullanmanızı tavsiye ederiz, y alırken kalite ve garanti belgesinin olmasında dikkat etmek gerekir.

Kamera Sistemi: Definecilikte kullanılacak en ideal sistemdir. Bir video kamere yapısında olup, iki adet yardımcı antenle çalışan, kapalı alandaki görüntüyü ve sesi çok derinlerden algılayan, kaydeden daha sonra bilgisayar ortamında görüntüler hakkında değerlendirme yapma imkanı olan bir sistemdir.

Çubuk Sistemleri: Muhtelif metallerden imal edilmiş, elde çalışan elektronik olmayan, görünüşte basit olan bir sistemdir. Bu sistemin avantajı kadarda dezavantajı vardır. bir çok sorunları olan bir sistemdir, Çünkü toprak içinden binlerce çeşit mineraller var bunları yakalama yorumlama ve ayrıma gibi bir özellikleri bulunmamaktadır. Başka dezavantajı; güneş patlaması, kutup bölgeleri; atmosferik olaylar, yüksek gerilim hatları, uydu araçlarından gönderilen (TV ve Cep Telefonları Gibi) bir çok sinyaller bu sistemin sağlıklı çalışmasını büyük ölçüde etkilemektedir.

BİR YERDE DEFİNE OLDUĞU NASIL ANLAŞILIR

BİR FİGÜRANIN GÖMÜ OLUP OLMADIĞI NASIL ANLAŞILIR?

Ülkemizde hemen hemen her bölgede kayalar üzerine yontulmuş değişik şekillerde figürler,izler,

çizgiler, yazılar ve canlılara ait resimlere rastlamak mümkündür.Bu şekilde geçmiş medeniyetlerin bıraktıkları bu izlerin ne anlama geldiği merak edilmiş yıllarca araştırılmış, tartışılmış bazıları hakkında bir takım kanaate varılmıştır.Bu medeniyet izlerinin hepsi define yada gömü gibi anlamak yorumlamak yanlıştır. Bunların bir çoğu define değildir. bizi ilgilendiren konu bunlardan hangileri direkt olarak gömüyü gösterir olanıdır. Unutmayalım ki gömüyü yapan insan kendisinden başka birinin bu gömüyü alma imkanı olmasın, kendi açısında rahat ve kolay olsun, işaret dediğimiz bu tür düzeneklerin yapım mantığı budur. O zaman bu işaretler nasıl çözülecek? sorumuza aşağıda kısaca cevap vermeye çalışacağız.

Öncelikle aşağıdaki konulara dikkat edelim!

1- İşaretin bulunduğu bölge yaşamaya elverişli ve yaşanmış olduğuna dair kalıntı ve izler olması,


2- İşaretin yapıldığı kaya iri yerli sabit olması,
3- İşaretin oyma yada kabartma olması,
4- İşaretin derin kalın biçimde yapılmış olması,
5- Aynı alan içerisinde manalı bir bağlantı ile birden fazla olması,
6- İşlendiği kayanın bir çok afetlere karşı dayanıklı sağlam olması
7- İşaret yapılan kaya su yatakları kenarında olmamalı (kimse su kenarlarına gömü saklamaz)

Bu niteliği taşıyan işaretler gömü olma ihtimali yüksektir. Bu özellikleri taşımayan figüranlar üzerinde durup uğraşmayalım.

İşaret çözümünde öncelikle tarihi bilgimizi yoğunlaştırmak, işaretin bulunduğu bölgenin tarihini öğrenmek, yapılan figüranın özelliklerini bilmek(örneğin bir yılan yılanın özellikleri birer ip ucudur) işaretin bulunduğu doğal coğrafyaya aykırı, çukur ,tümsek ,işaretli kaya gibi unsurları değerlendirmek, En önemlisi arkeolojik metotlara baş vurarak çözüm yollarını aramakla sonuca varılır.

DEFİNE ARAÇ GEREÇLERİ

1- Alan tarama cihazı.

2- Nokta tespit cihazı.

3- Kazma-Kürek

4- Balyoz-Murç-Keski

5- İp-5x5 Cm kalınlığında 40 Cm boyunda kazıklar

6- Emniyet şapkası

7- Kalın sicim ip

8- Gaz maskesi

9- Muhtelif boylarda çapa

10- Mala

11- Fırça

12- El arabası

13- Makara sistemi ve kova

14- Elek

15- El feneri

16- Pusula

Bu araç ve gereçler birlikte kullanıldığından can güvenliği ve sağlıklı bir kazı yapmayı sağlayacaktır.

Yasal olmayan hiç bir işlem yapmayınız, tüm işlemleriniz yasalara uygun olsun

DEFİNECİLİKTE 10 ALTIN KURAL

10 ALTIN KURAL

Definecilikte kullanılana 10 altın değerindeki kurallar



1- Ön araştırma ve kazı işlerinde arkeolojik metotlardan faydalanmak.



2- Toprak yapı ve katmanlarını tanımak için Jeolojide faydalanmak

3- Ele geçen eserin hangi çeşit madende yapıldığını yada hangi kıymetli taş kullandığını anlamak için Madencilik Dalında faydalanmak.

4- Araştırma ve kazı maliyet bilançosunu çıkartmak

5- Gerek kayalardaki figüranlarda gerekse elde edilen tarihi eserleri tanımak için Sanat Tarihi ve Medeniyetler Tarihinde faydalanmak.

6- Kazı bir ameliyata benzer, toprağı neşterlemeden önce yüzeysel verileri iyi bir şekilde tahlil etmek.

7- Sonuca daha erken ulaşmak için teknoloji kullanmak.

8- İşaret, figüranlar alfabe ve matematik kurallarında oluşur. İşaretlerini dilini öğrenmek uzunluk derinlik ölçümlerinde matematiğin uzunluk birimlerinde, Kaya mezarları, Tümülüsler, şahıs gömüleri bir takım kuralları çözmek için geometride faydalanmak.

9- Halk biliminde faydalanmak

10- Antik toplumların dinsel ve etnik yapılarını hareketlerini öğrenmek için Dinler Tarihinden faydalanmak

DEFİNECİNİN SORUMLULUKLARI

Definecinin Sorumlulukları

Definecinin birinci derecedeki sorumluluğu; Devletine ve tarihine karşı olan sorumluluğudur. Bu nedenle Ülkemizin
tarihi dokusunu korumalı ve tahribata engel olmalıdır.

Yasalara Karşı Sorumluluğu ; Defineci Türkiye Cumhuriyeti Devleti Yasalarına uymalı, kaçak kazı,kaçak eser alım satım, aracı olma gibi fiiliyatlardan uzak durmalıdır, Yasal zorunluluklar yerine getirilmeden kazı yapmamalıdır.

Ailesine Karşı Sorumluluğu : Yasalara uymalı, kazı esnasında can güvenliğini almalıdır. Definecilik geçim sağlama kaynağı olmayıp, asil geçim işini terk edip definecilik yapmamalı, hobi şeklinde yapmalıdır.

Tarihi Eserlere Karşı Sorumluluğu : Kazı esnasında sadece çil çil altın çıkmaz beraberinde bir takım tarihi eserde çıkabilir, bunlar para etmez mantığı ile kırıp yok etmemeli, kazıda bulduğu her türlü eseri mahallindeki müzeye teslim etmelidir.

Ekip Arkadaşlarına Karşı Sorumluluk : Defineci çalışma ve araştırma esnasında ekip üyelerine karşı sorumluluk taşımalı tamahkar ve bencil olmamalı, verilen görevi zamanında ve başarılı bir şekilde yerine getirmelidir.

Çalışma Yöntemi Sorumluluğu : Tüm çalışmalarından bilimsel yöntemleri kullanmalı, zaman ve maddi kayıplara neden olmamalı, yüzeysel bulguları yok etmemeli ve kırmamalıdır. Can güvenliğini sağlamalıdır.

DEFİNEYİ (GÖMÜYÜ) KİMLER GÖMDÜ?

Gömüyü kimin gömdüğü konusunun bilinmesinde fayda vardır. Bu konuda herkes bir şeyler

söyler yazarlar. Bunların iyi bilinmesi

varlığın bulunması ve alınması zorluklarının bilinmesinde vardır. Definenin gömülüğü uygarlık ve kültürlere, zaman süreçlerine gömülme mevsimlerine ve hatta gece veya gündüz gömülmesine göre farklılık vardır.

Her gömü aynı olmadığı gibi tuzak ve aldatmacalar, iz ve işaretleri de farklı olabilir. Kazıya başlamadan önce bu konunun iyi etüt edilmesinde fayda vardır. Gömü veya define hangi çağda yıllarda gömüldü ise o çağın kültürel yapısını incelemek, gömen şahıslar bazında kim gömdü ise ona göre fikir yürütmede fayda vardır.

1. Savaşçılar: Fethe gidenler yol üstünde mevcut yerleşim yerlerinden topladıkları ganimetlerin hepsini götüremeyeceğinden belli noktalara sonradan gelip almak şartıyla kimsenin bulamayacağı belli noktalara gömmüşler ancak birçoğu geri gelinip alınmamıştır.

Gömen savaşçıların kültürel yapısı çok önemlidir. Örneğin Araplar ile Avrupalı savaşçıların gömüleri iz ve işaretleri ile tuzak ve aldatmacaları farklıdır. Buralarda özellikle tuzaklara çok dikkat edilmesi gerekir. Bir savaşçı gibi düşünmelisiniz ona göre hareket etmelisiniz.

2. Korsanlar: Kara veya denizde mevcut çete ve korsanları bölgelerinden topladıkları ganimetleri kendilerinin kolay sizin zor bulacağınız bir şekilde gömdüklerini biliniz.

- Korsanlarda savaşçılar gibi hazinenin kolay alınmaması için çok fazla tuzakla hazineyi beslerler. Bu uzakları anlamak gerçekten zordur. Anlık hayallere kapılmayıp tuzakları uzman kişilerce aşılmasında fayda vardır. Boşuna riske girilmemelidir.

- Burada önemli olan siz kendinizi onun yerine koyarak &񗝌Ne Yapar&񗝍 sorusunu kendinize sorunuz. Nereye gömer ve nasıl iz ve işaretlerle nasıl tuzak ve aldatmacalar hazırlar. Sorusu önemlidir. İyi bir makine, iyi bir uzman etüdü ile kanunu arkanıza alarak problemleri teker teker aşınız. Riske girmeye hiç ama hiç gerek yoktur.

- Korsanların yıllar sonra bu hazineyi alacağı değerlendirerek belli iz ve işaret koymaları şarttır. Bu iz ve işaretleri iyi tahlil etmek gereklidir.

- Korsanların iz ve işaretleri savaşçılarınkinden farklılıklar gösterir. Korsanlar genelde su, güneş ve denizden kara görüntülerini kullanırlar. Bu konu işaretler bölümünde detaylıca incelenecektir.

3. Dönemin Yöneticileri: İşgallere karşı hazinelerini korumak veya çocuklarının yeniden iktidar veya krallık kurmaları için gerekli finansman çok gizli bir yere konularak gelecek için yatırım yapmışlardır. Bu hazinenin çok planlı ve iyi bir yere saklamalıydılar ki uzun yıllar boyunca kimse ulaşamasın.

- Burada önemli olan yine &񗝌Ben olsam nereye koyardım&񗝍 sorunsudur. Bu kişiler akıllı, kurnaz ve planlı çalışan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Etüdü iyi yapıp gözden hiçbir şey kaçırılmaması gerekir. Belki siz çözemezsiniz ancak çözülmeyecek define etüdü olmadığı unutulmamalıdır.

- Yönetim kargaşaları ve iktidar mücadeleleri sonucundaki çekişmelerden kendini garanti altına almak, ailesi ve kendisi için iyi bir yerde kendi ve ancak birkaç kişinin bildiği bir miktar hazineyi sigorta olarak koymak.

- Burada unutulmayacak bir şey vardır. O da çaresiz kalmaktır. Çaresiz insanların gömü yaparken gözönüne alabilecekleri tehlikeleri anlatmaya gerek yoktur. Çünkü &񗝌kedinin kuyruğuna basarsınız tırmalar&񗝍 atasözünü anımsayınız. O anda o kadar çaresiz olabileceklerini unutmayınız.

4. Şahsi Gömüler: Buradaki gömüleri istediğiniz kadar sınıflandırabilirsiniz. Önemli olan hazineyi düşünmenizdir. Şahsi gömüleri bulmak çok kolay diğerlerine göre daha risksiz ancak değer bakımından diğerlerinden daha fakirdir.

Bir insanın serveti ile bir savaşçı, korsan, kral, bey, ağa vs. serveti karşılaştırılamaz. Şahsi servetlerin bir bölümünü ele alıp inceleyelim.

a. Din adamları: Papaz ve haham ağırlıklı olmak üzere elde mevcut hazinenin diğer dinlerdeki insanların eline geçmemek için tekrar alınmak üzere akıllı ve planlı bir şekilde gömmeleridir. Bu durum genelde savaş, istila, korsan-çete baskını, önceden tahmin veya duyum, iç çekişmelerden kaynaklanır.

Bu insanların dönemin akıllı, kurnaz ve alim sayılan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Bu durum hazinenin alınma şartlarını ağırlaştırır.

Böyle kişilerin hazinelerini ele geçirmek için ilgili dinde mevcut işaret ve kültürel değerleri iyi tahlil etmek gerekir. Anlatılmak isteneni iyi anlamak gereklidir. Aksi takdirde çalışmalar boşa gidecektir.

b. Göç: Kendi istekleri veya zoraki göçe tabi tutulan köy veya kasabalılar bütün mallarını yanında götüremeyecekleri için oturup titizlik içerisinde hazineleri toplu olarak gömmüşlerdir. Buradaki amaç tekrar geri döndüklerinde bu hazineyi alıp tekrar eski yaşantılarına dönebilmeleridir. Bunların büyük bir bölümü tekrar geri dönmemişlerdir.

-Bütün halkın hazinesi tek bir yerde toplanıp gömülmesi düşünülemez. Parça parça ama önemli büyüklükte olmalarıdır. Bu gibi definelerde gömünün hediyesi sizi yanıltmasın. Etüdünüzü iyi yapmalısınız.

- Burada dikkat edilmesi gereken siz olsaydınız hazineyi tek bir yere mi gömerdiniz. Bence hayır 3-4 parça şeklinde gömerdim. Bunların bulunma olasılığı daha düşüktür. Biri bulunursa diğerleri bulunamaz. Şeklinde düşünürdüm. Ama mutlaka hediyesi yanıltıcı çalışmalar ve tuzaklarla gömüyü beslerdim. Paramı kolay kolay kimseye yar etmezdim.

c. Yaşlı insanlar: Bir hayat boyu çalışıp uğraştıktan sonra yaşlanan insanlar eğer çocukları yoksa eldeki değerli eşyalarını kimse bulamasın diye saklamalarıdır. Bu hazineler genelde küçük ölçekli olup şahsi eşya ve paralarından ibarettir.

Genelde ev, işyeri, bahçe, tarla, ahır veya kuyularına gömerler. Tuzak ve aldatmacası azdır. Genellikle tarihi ve kültürel değer açısından önemlidir.

d. Ölülere saygı: Eski dönemlerde kültür değerleri içerisinde ölü ile birlikte değerli eşyalarını da beraberinde gömmek vardır. Buradakiler şahsın şahsi eşyaları ve paralarıdır. Önemli bir şahsiyet değilse genelde ufak tefek şeyler gömerlerdi. Buralarda kayda değer eşyalar genelde olmaz.

- Mezarlar önemli yerlerdir. Hazine var diye mezarla kazılmamalıdır. Çünkü hangi mezarda hazine olduğu belli olup, orada da ölü yoktur.

- Burada yapılacak kazılarda kesinlikle izin alınmalı ve kanuni yapılmalıdır. Doğada mevcut güzellikler bozulmamalıdır.

- Mezar kazıları iyi etüt edilmedi ise kesinlikle yapılmamalıdır. Etüt edilemiyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır.

Hazine veya defineyi kim gömerse gömsün iyi etüt edilerek risksiz çıkarılacağı bilinmelidir. Önce araştırma (yapılamaz ise uzmana başvurulmalı), sonra makine (maden analizinden arazi özelliklerine, doğal veya yapay durumuna), sonra kanuni izinle hazine rahatlıkla çıkarılıp zengin olmamak mümkün değildir. Ama önemli olan akıllı hareket etmektir. Profesyonelce davranmaktır.

DEFİNE VE DEFİNECİLİK

DEFİNE VE DEFİNECİLİK


İnsanlar tarih boyunca çeşitli sebeplerle sahip oldukları toprakları bırakarak başka topraklara göç etmişlerdir ve sahip oldukları değerli eşyalarını bıraktıkları evlerinin içine veya güvenli olduğuna inandıkları yerlere gömerek daha sonraki zamanlarda geri dönerek bunları geri almayı ummaktadırlar biz bunlara define (gömü)demekteyiz .Normalde bu tip olayların azlığı mantıklı gelsede yakın tarihe kadar savaşlar ve felaketlerle boğuşan dünyamızda toprak insanlar için koruyucu ve kollayıcı olmaktadır .Nedeni ise belirsizlik,yollardaki hırsızlık vs...

TARİHİ ESERLER VE ESKİ GÖMÜLER

Eskiden insanlar bu kadar hızlı ve güvenli yolculuk şartlarına sahip değillerdi dolayısı ile acil olarak terkedilecek yerleşim yerlerinde ihtiyaca yönelik eşyalar hemen taşınırken birikimlerinide toprağın gizli kucağına emanet ederlerdi bir gün geri dönerek çıkartmak üzere.Fakat saklanan değerli eşyalar zamanla unutularak yada yeri bulunamayarak toprağın altında çok uzun süre kaldıklarında tarihi eser değeride kazanmaktadırlar .

DEFİNECİLİK

Tarihin en eski dördüncü mesleğidir.İngilizler buna MEDLORK Türklerde "DEFİNECİ"yani gömü arayan demektedirler.İngilterede bu işkolu daha çok derekenarlarında bizde ise dağların tepelerinde icra edilmektedir.Sebeplerine gelince yaşadığımız coğrafyada köklü göçler,savaşlar,doğal felaketler hiç eksik olmamıştır hiç birşey olmasa elli senede bir savaş çıkarak insanları göçe zorlamıştır.(UMARIM YAKINDA SAVAŞ ÇIKMAZ)

NEDEN DAĞLARDA

Dağlarda genellikle keçiler ve define avcılarının dışında kimse dolaşmaz yani insanların pek sıklıkla dolaşmadıkları bu yerlere eskilerin birşeyler gömmüş olmaları ihtimali ve gömülenin çıkarılmamış olma ihtimali kuvvetlidir.

MÜJDE

Nişana varılacak yolu anlatan semboller ,tepe,höyük,çeşme ve mezar türü eski yapılardır

NİŞAN VE NİŞANCILIK

Gömünün yerini belli etmek için dikilen taş veya kaya gibi kalıcı yerlere kazınan işaretlerdir .Bazı durumlarda Harita mevcutsa yerine oturtmak için yine nişancıya iş düşer

İSTİŞARE

Bir gömü veya definenin yerini bulmak için rüyaya yatmak manasındadır.


MÜHÜR VE TILSIMLAR

Mühürler genel olarak hazinenin kime ait olduğunu hatırlatan küçük işaretlerdir fakat bazı durumlarda sonderece tehlikelidirler.Sıkı sıkıya kapatılmış bir küpün içindeki sayısız mantar ,vürüs ve en bilinen koruna yöntemi siyanürün dışarı sızmasını önleyebilir.Bu yüzden çok sayıda defineci kardeşimiz telef olmuştur.Bir mühürü kırmanın en iyi yolu bu işten anlayan bir arkadaşla temasa geçmektir.TILSIM'a gelince tılsım tam olarak defineyi korumak için büyücü ve cinci hocalar tarafından yapılan cin bağlamalarıdır.Cinlerden bir grubu defineye bekci olarak bırakmasıdır.Tılsımlar genellikle definecilerin korkulu rüyasıdır bir tılsımın bilmeyen birkişi tarafından hafifce çatlatılmasından doğan çarpılmalar veya senelerce süren cin çarpmaları en bilinen hadiselerdir .Kaldıki hiç tılsımı olmadığı halde cinlerin sahiplendikleri sayısız hazine ve eşyayla karşılaşan deneyimli insanlar bile etkilenmektedir.


GEREKLİ ALET EDEVAT

Bir defineciye en gerekli şey gidilecek yerden emin olunmasıdır.Bunun yanısıra pusula,matara,sağlam yürüyüş ayakkabısı,uyku tulumu,çadır,sırt çantası,ayrıntılı bölge haritası,portatif tahkim edevatı (yoksa kısa saplı kürek ,kazma)konserve yiyecek(tuzsuz ve fazla susatmayan cinsten)ilk yardım çantası,el feneri,radyo vs...

ALINACAK TEDBİRLER

Gidilecek yer hakkında ayrıntılı bilgi toplanmalı ve bir kaç gün kalınacaksa bölgedeki jandarmadan kamp izni alınmalıdır.Bölge yerleşim yerinden çok uzak ve yürüyecek takatiniz yoksa geri dönün o bölgede bir eşşek kiralamak bütün yerleşim birimine ben define aramaya gidiyorum demektir.

SAHTE HARİTALARA DİKKAT

Günümüzde kahve ve barlarda bol miktarda define haritası çirit atmakta onlarca definecinin hayal kırıklığıyla evlerine geri dönmesine sebep olmaktadır.SİZ siz olun sakın bu tip haritalara inanarak kilometrelerce yolu tepmeyin öncelikle haritaların doğruluğundan emin olmalısınız.

İYİ BİR EXPER VE KATOLOK TAKİBİ

Sahip olmanız gereken en önemli şey sağlam bir exper ve katologlardır.Sebebine gelince tarihi esere sahip objelerin yasal yoldan alınıp satılması üzerinize tescili yoksa mumkün değildir.Bu sebepten size rehberlik edecek güvenilir ve deneyimli bir antikacı tanıdığınız yoksa bu işe girişmeyin.


İŞARETLER:doğada mevcut tabiat varlıkları, taşlar, mağaralar, duvar resimleri, kayalara çizilen resim, figür ve şekiller, kaleler, manastır, kiliseler, mezarlıklar vs. üzenine işlenen resim, şekil, figür ve işaretler kültürden kültüre, inanç özelliklerine, zaman takvimindeki dönemlere ve insanların yaşadıkları coğrafi bölgelere göre değişmektedir. şekiller tek başlarına anlam vermezler. şekil, resim, figür ve işaretler birbirlerini tamamlarlar. incelenirken mutlaka birkaç tane resim ,figür, iz ve işaret olmalıdır.


TAŞ ÇIKARILMIŞ MAĞARA :Mağaranın içine girildiğinde karanlıksa aydınlatılmalı ve tavan veya duvarlardan özenle kesilmiş taş var mı incelenmelidir. Kesme yolu ile taş çıkarılmışsa mağarada bir şeylerin olabileceğine işaret eder. Ancak bunun tuzak veya aldatmaca olduğunu iyi öğrenmek incelemek gerekir. Taş çıkarılmış mağaranın dolu olma olasılığı çok yüksektir. Ancak tehlike oranının da çok yüksek olduğu unutulmamalıdır. Acemice davranarak iz, işaret ve sembolleri yok edilmemelidir.

GAZLI MAĞARA :Yer altında ulaşılması güç olan mağaralara girildiğinde ilk dikkat edilmesi gereken mağaranın zehirli gazla dolu olup olmadığıdır. Mağara tavanında yarasa yuvaları varsa veya mağarada canlı hayvan yaşadığına dair izler varsa mağarada gaz olayı yoktur. Genelde zehirlenmeler çok yavaş gerçekleşir. Canlı hayvan yaşamamışsa mutlaka gaz maskesi ile girilmelidir. Genelde defineciler bu gazla yavaş yavaş zehirlendiği için hiçbir şey anlamadan ölürler. Gaz olasılığı yüksek mağaraları havalandırarak ve gaz maskesi ile girilmelidir.

KAPALI MAĞARA :Taş veya üzerine çizilmiş büyük yarım &񗝈O&񗝉 harfi şeklinde veya biraz daha oval çizgi çok yakın bölgede bir mağara olduğunu işaret eder. Ancak bu mağaranın figürlerin çizildiği dönemde hiçbir giriş ve çıkışın olmadığını ifade eder. Bu tür mağaralara ilk giriş mutlaka tuzaklıdır, gazlıdır ve çok tehlikelidir.

AKREP :Akrep resimleri veya figürleri çok çeşitli anlamlarda kullanıldığı görülmüştür. Zor ve zahmetli işlerde görülen akrep resmi burada çok büyük bir tehlikenin varlığına işaret eder. Özellik değirmen,havuz,mağara,kuyu,yer altı mahzenlerinde çok sık karşılaşılır. Bütün olaylar iz, işaret ve semboller bir bütün halinde incelenmeli tuzak mutlaka bertaraf edildikten sonra aramalar yapılmalıdır.

BALIK :Akarsu, göl,göletlerdeki kayalara çizilmiş çok çeşitli balık resmi ve figürleri yakın bölgede bir hazinenin olduğunu ifade eder. Balık genel olarak hazine olarak nitelendirilir. Balık ile ifade edilen hazinenin yerini bulmak hem kolay hem de çok zordur. Balığın büyüklüğü-küçüklüğü,eğimi,yönü,pozisyonu,tek-çift olup olmadığı,yanında başka sembollerin olup olmadığı gibi konular uzmanlık isteyen işlerdir.

KÜP / KÜRZE : Su içinde veya civarında hazinenin varlığını işaret eder. Burada dikkat edilmesi gereken bu işaretlerin göl,ırmak veya gölet kenarındaki figürün anlamıdır. Susuz alandakilerle karıştırılmamalıdır.

IBRIK :Su veya gölet kenarlarındaki taşlara çizilmiş İbrik figürü su kenarında ve genelde çizilen taş çevresinde para olduğunu ifade eder. Ama bu para büyük değildir.

HALKA : Duvarlarda veya herhangi bir taş üstüne çizilen halka işaretleri veya halkanın kendisi burada birden fazla ve çok büyük tuzakların olduğunu anlatır. Halka figürleri tekte çizilmiş olabilir bir kaç figürün arasında da olabilir. Tuzakların biri aşılırken veya bertaraf edilirken diğer tuzakların çalışabileceğini unutmamak gerekir. Halkanın anlam ve çeşitlerini o yerin önemi ile eşleştirebilirsiniz.

AYAK İZİ :Mağara taban,tavan veya duvarındaki oyulmuş veya çizilmiş ayak izinin herhangi bir yere basıldığında mekanik olarak çalışan bir tuzağın olduğunu ve çalıştıktan sonra durdurulamayacağını simgeler. Basılan yer tuzakları bir tane olabileceği gibi bir kaç tane değişik tuzakta olabilir.

DEVE eve resim veya figürleri çok çeşitlidir. Yürüyen,duran,ayağı havada,kafası havada, hörgüçlü, hörgüçsüz, tek hörgüçlü,çift hörgüçlü vs.dir. Deve belli bir hazine veya değerli eşyaları simgeler. Çok iyi incelenmeli diğer figürlerle bir çözümlenmelidir. Develer para anlamı taşıdığı gibi deve ile taşınabilecek eşyaları da simgeler.

ÇIPLAK KADIN :Resim ve figürler arasında veya tek başına çıplak kadın resmi ve bir yılanın kadının belinden başlayıp omuz başına çıkması veya hareket edip omuz başında başının olması bu bölgede çok önemli bir kral veya kraliçe mezarları olduğunu simgeler. Bu figürler diğer figürlerle tamamlanıp mezarın yönünü veya yerini işaret eder.

DÜZ YILAN :Yılan kıvrımları ve çeşitleri çok önemlidir. Zehirli yılanlar tehlike anlamlarını da içermektedir. Ancak yılanın her kıvrımları belli bir ölçü olarak kabul edilerek yılanın baktığı tarafta bir hazine veya değerli bir şeyin olduğunu ifade eder.

hac horoz insanfigürleri kabartmayılankoçtopal ayı kurt tavukcivciv




KİM GÖMDÜ

Gömüyü kimin gömdüğü konusunun bilinmesinde fayda vardır. Bu konuda herkes bir şeyler söyler yazarlar. Bunların iyi bilinmesi varlığın bulunması ve alınması zorluklarının bilinmesinde vardır. Definenin gömülüğü uygarlık ve kültürlere, zaman süreçlerine gömülme mevsimlerine ve hatta gece veya gündüz gömülmesine göre farklılık vardır.

Her gömü aynı olmadığı gibi tuzak ve aldatmacalar, iz ve işaretleri de farklı olabilir. Kazıya başlamadan önce bu konunun iyi etüt edilmesinde fayda vardır. Gömü veya define hangi çağda yıllarda gömüldü ise o çağın kültürel yapısını incelemek, gömen şahıslar bazında kim gömdü ise ona göre fikir yürütmede fayda vardır.

1. Savaşçılar: Fethe gidenler yol üstünde mevcut yerleşim yerlerinden topladıkları ganimetlerin hepsini götüremeyeceğinden belli noktalara sonradan gelip almak şartıyla kimsenin bulamayacağı belli noktalara gömmüşler ancak birçoğu geri gelinip alınmamıştır.

Gömen savaşçıların kültürel yapısı çok önemlidir. Örneğin Araplar ile Avrupalı savaşçıların gömüleri iz ve işaretleri ile tuzak ve aldatmacaları farklıdır. Buralarda özellikle tuzaklara çok dikkat edilmesi gerekir. Bir savaşçı gibi düşünmelisiniz ona göre hareket etmelisiniz.

2. Korsanlar: Kara veya denizde mevcut çete ve korsanları bölgelerinden topladıkları ganimetleri kendilerinin kolay sizin zor bulacağınız bir şekilde gömdüklerini biliniz.

v Korsanlarda savaşçılar gibi hazinenin kolay alınmaması için çok fazla tuzakla hazineyi beslerler. Bu uzakları anlamak gerçekten zordur. Anlık hayallere kapılmayıp tuzakları uzman kişilerce aşılmasında fayda vardır. Boşuna riske girilmemelidir.

v Burada önemli olan siz kendinizi onun yerine koyarak &񗝌Ne Yapar&񗝍 sorusunu kendinize sorunuz. Nereye gömer ve nasıl iz ve işaretlerle nasıl tuzak ve aldatmacalar hazırlar. Sorusu önemlidir. İyi bir makine, iyi bir uzman etüdü ile kanunu arkanıza alarak problemleri teker teker aşınız. Riske girmeye hiç ama hiç gerek yoktur.

v Korsanların yıllar sonra bu hazineyi alacağı değerlendirerek belli iz ve işaret koymaları şarttır. Bu iz ve işaretleri iyi tahlil etmek gereklidir.

v Korsanların iz ve işaretleri savaşçılarınkinden farklılıklar gösterir. Korsanlar genelde su, güneş ve denizden kara görüntülerini kullanırlar. Bu konu işaretler bölümünde detaylıca incelenecektir.

3. Dönemin Yöneticileri: İşgallere karşı hazinelerini korumak veya çocuklarının yeniden iktidar veya krallık kurmaları için gerekli finansman çok gizli bir yere konularak gelecek için yatırım yapmışlardır. Bu hazinenin çok planlı ve iyi bir yere saklamalıydılar ki uzun yıllar boyunca kimse ulaşamasın.

v Burada önemli olan yine &񗝌Ben olsam nereye koyardım&񗝍 sorunsudur. Bu kişiler akıllı, kurnaz ve planlı çalışan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Etüdü iyi yapıp gözden hiçbir şey kaçırılmaması gerekir. Belki siz çözemezsiniz ancak çözülmeyecek define etüdü olmadığı unutulmamalıdır.

v Yönetim kargaşaları ve iktidar mücadeleleri sonucundaki çekişmelerden kendini garanti altına almak, ailesi ve kendisi için iyi bir yerde kendi ve ancak birkaç kişinin bildiği bir miktar hazineyi sigorta olarak koymak.

v Burada unutulmayacak bir şey vardır. O da çaresiz kalmaktır. Çaresiz insanların gömü yaparken gözönüne alabilecekleri tehlikeleri anlatmaya gerek yoktur. Çünkü &񗝌kedinin kuyruğuna basarsınız tırmalar&񗝍 atasözünü anımsayınız. O anda o kadar çaresiz olabileceklerini unutmayınız.

4. Şahsi Gömüler: Buradaki gömüleri istediğiniz kadar sınıflandırabilirsiniz. Önemli olan hazineyi düşünmenizdir. Şahsi gömüleri bulmak çok kolay diğerlerine göre daha risksiz ancak değer bakımından diğerlerinden daha fakirdir.

Bir insanın serveti ile bir savaşçı, korsan, kral, bey, ağa vs. serveti karşılaştırılamaz. Şahsi servetlerin bir bölümünü ele alıp inceleyelim.

a. Din adamları: Papaz ve haham ağırlıklı olmak üzere elde mevcut hazinenin diğer dinlerdeki insanların eline geçmemek için tekrar alınmak üzere akıllı ve planlı bir şekilde gömmeleridir. Bu durum genelde savaş, istila, korsan-çete baskını, önceden tahmin veya duyum, iç çekişmelerden kaynaklanır.

Bu insanların dönemin akıllı, kurnaz ve alim sayılan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Bu durum hazinenin alınma şartlarını ağırlaştırır.

Böyle kişilerin hazinelerini ele geçirmek için ilgili dinde mevcut işaret ve kültürel değerleri iyi tahlil etmek gerekir. Anlatılmak isteneni iyi anlamak gereklidir. Aksi takdirde çalışmalar boşa gidecektir.

b. Göç: Kendi istekleri veya zoraki göçe tabi tutulan köy veya kasabalılar bütün mallarını yanında götüremeyecekleri için oturup titizlik içerisinde hazineleri toplu olarak gömmüşlerdir. Buradaki amaç tekrar geri döndüklerinde bu hazineyi alıp tekrar eski yaşantılarına dönebilmeleridir. Bunların büyük bir bölümü tekrar geri dönmemişlerdir.

v Bütün halkın hazinesi tek bir yerde toplanıp gömülmesi düşünülemez. Parça parça ama önemli büyüklükte olmalarıdır. Bu gibi definelerde gömünün hediyesi sizi yanıltmasın. Etüdünüzü iyi yapmalısınız.

v Burada dikkat edilmesi gereken siz olsaydınız hazineyi tek bir yere mi gömerdiniz. Bence hayır 3-4 parça şeklinde gömerdim. Bunların bulunma olasılığı daha düşüktür. Biri bulunursa diğerleri bulunamaz. Şeklinde düşünürdüm. Ama mutlaka hediyesi yanıltıcı çalışmalar ve tuzaklarla gömüyü beslerdim. Paramı kolay kolay kimseye yar etmezdim.

c. Yaşlı insanlar: Bir hayat boyu çalışıp uğraştıktan sonra yaşlanan insanlar eğer çocukları yoksa eldeki değerli eşyalarını kimse bulamasın diye saklamalarıdır. Bu hazineler genelde küçük ölçekli olup şahsi eşya ve paralarından ibarettir.

Genelde ev, işyeri, bahçe, tarla, ahır veya kuyularına gömerler. Tuzak ve aldatmacası azdır. Genellikle tarihi ve kültürel değer açısından önemlidir.

d. Ölülere saygı: Eski dönemlerde kültür değerleri içerisinde ölü ile birlikte değerli eşyalarını da beraberinde gömmek vardır. Buradakiler şahsın şahsi eşyaları ve paralarıdır. Önemli bir şahsiyet değilse genelde ufak tefek şeyler gömerlerdi. Buralarda kayda değer eşyalar genelde olmaz.

v Mezarlar önemli yerlerdir. Hazine var diye mezarla kazılmamalıdır. Çünkü hangi mezarda hazine olduğu belli olup, orada da ölü yoktur.

v Burada yapılacak kazılarda kesinlikle izin alınmalı ve kanuni yapılmalıdır. Doğada mevcut güzellikler bozulmamalıdır.

v Mezar kazıları iyi etüt edilmedi ise kesinlikle yapılmamalıdır. Etüt edilemiyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır.

v Hazine veya defineyi kim gömerse gömsün iyi etüt edilerek risksiz çıkarılacağı bilinmelidir. Önce araştırma (yapılamaz ise uzmana başvurulmalı), sonra makine (maden analizinden arazi özelliklerine, doğal veya yapay durumuna), sonra kanuni izinle hazine rahatlıkla çıkarılıp zengin olmamak mümkün değildir. Ama önemli olan akıllı hareket etmektir. Profesyonelce davranmaktır.

HARİTAYI YÖNÜNE KOYMA

Defineciler bilirler. Haritalarla çalışılmasında en önemli şey haritaları yönüne koymaktır. Haritayı yönüne koyunca doğa (çevre) biliniyorsa gerisi ancak biraz adrenalin yükselmesiyle sonuçlanır.

Haritalarda mevcut ana işaretler (dağ, tepe, ırmak, kaya, mağara vs.) haritayı yönüne koymada size yardımcı olunacaktır. Haritayı doğru yönüne koymazsanız hedefiniz yanlış bir yer olacaktır.

Haritalarda önemli konulardan biriside güneşin doğudan doğuşu ve batıdan batışıdır. Bu konu haritanın genelinde görülebilir. Bir veya birkaç iz ve işaretle bu anlaşılamaz. Olaya üç boyutlu bir resme bakmak gibi bir şeydir.

Haritalarda güneş, rüzgar ve su akış yönü çok önemlidir. Açılarla harita yönüne konmazsa bütün emeğin boşa gideceği unutulmamalıdır.

Haritayı yönüne koyduktan sonra detay, iz ve işaretlerle haritanın tam olarak yönüne girip girmediği test edilmelidir.

Haritayı yönüne koyamıyorsanız hiç boşa uğraşmayın mutlaka yanlış yerde kazı yapacaksınız demektir.

Haritalardaki akarsular haritayı yönüne koymakta önemli bir unsur olarak değerlendirmelidir. Dağ izi ve işaretini doğu &񗝃 batı yönünde değerlendirilmesi ve beraber işlenmesi gerekir.

Akarsu ve tepeler arazide alanı daraltıp dar bölgede çalışma yapmanızı sağlayacaktır. Akarsu akış yönü ile alanınız daha da daralacağı unutulmamalıdır.

Haritalarda mevcut akarsu ve çeşme işaretleri büyük önem taşır. Bir diğer husus ise çeşmelerin eğime göre ön tarafı aşağı doğru baktığının unutulmaması gerektiğidir. Kaynak ve çeşmelere (pınarlara) önem vererek definecinin beyninde şimşeklerin çakmasını sağlar.

Eski dönemlerde pınar, kaynak gibi su kenarları temel veriler kabul edilirdi. Yapacağınız kazı bölgesinde bu gibi yerlere dikkat etmekte fayda vardır.

Pınar, su kaynağı, çeşme vs. kurumuş veya yer değiştirmiş olabilir. Konuyu etraflıca incelemekte fayda vardır.

Haritadaki akarsular dağdan aşağı veya yüksekten aşağı gelir. İşaretlerin bol olduğu bölge akarsuyun oraya ulaştığının göstergesidir. Bu bize haritayı araziye yerine koymada önemli ipuçları verir.

Unutulmaması gereken diğer bir nokta gömü yapılırken su ihtiyacının nereden giderildiğidir. Mutlaka yakın bölgede bir su kaynağı olması gerekir.

Mevcut mağara, taş, mezar gibi belli yerler haritanın yönüne konduğunun testi için önemlidir.

Mezarların veya mezarlıkların bakış açıları dine göre değiştiğinden hangi dine mensup olduğunun öğrenilmesinden sonra ilgili yöne bakarak harita doğa üzerinde yerine konulabilir.

Haritadaki şelale, pınar, akarsu, mağara, mezar gerçek anlamları ile konulmamış olabilir. Konuyu bütünlük içerisinde değerlendirin.

Haritadaki anlatılmak isteneni iyi anlarsınız haritayı yönüne koymak çocuğun suyla oynaması gibi basit, sade ve zevkli bir iştir.

Haritalar 100 puanlık bilmece sorusuna benzer. Ne kadar çok alıştırma yapılırsa hata payı o kadar az olur.

HARİTAYI KOMPLE ANLAMA

Haritayı komple anlamak için haritayı yönüne koymadan, ne aradığını anlamadan, işaretleri çözmeden haritayı komple anlayamasın.

Haritayı komple anlamanız için haritayı yönüne koyup, işaret gruplandırılmasını yapıp işaretlerin araştırılması yapılmalıdır.

Detaylara inmeden haritayı komple anlamak mümkün değildir. Her detay etraflıca incelenmesi gerekir.

Haritayı anlamada belkiden en önemli kural şudur. Ne aradığınızı bilmek şarttır. Buradan hareketle haritayı anlamaya çalışabilirsiniz.

Haritayı komple anlama o kadar kolay bir iş değildir. Zaten yaptığımız işin kolay olmadığını sizde farkındasınızdır.

Her iş gibi definecilikte de zorluklar vardır. Bu zorluklar emek, para, zaman vs. bir tarafa eldeki verilerin değerlendirip anlama zorlukları çok önemlidir.

Haritayı iyi okuyamadıysanız bu konuda uzmanlaşmış arkadaşlarınızdan yardım talep edebilirsiniz veya sitemize müracaat sonucu ilgili uzman arkadaşlarımız sizlere yardımcı olabilirler.

Ne kadar harita çözerseniz o kadar tecrübe sahibi olur, haritaları kitap gibi okursunuz. Unutulmamalıdır ki harita definenin yerini gösterir veya yanıltır.

Konuya nasıl yaklaştığınız önemlidir. Aynı haritayı üç değişik define ekibine versek bunlar üç ayrı nokta kazarlar. Ancak üç değişik profesyonelce çalışan define ekibine versek hep aynı yeri kazarlara. Mantık tek olmalıdır. Olaya yaklaşma tek olmalıdır.

Haritalar konusunda kitaplar alın okuyun , kendinizi profesyonelleştirin. Araziye çıkmak defineci için en son iştir. Önce harita etüt edilmeli iyice anlaşılmalı sonra diğer konulara geçilmelidir.

Kazı yapmak definecinin en son işidir. Defineci demek iyi araştırma yapan kimse demektir. Nokta belli değilse harita o noktayı işaret etmiyorsa konuyu baştan alın tekrar inceleyin. Noktası belli olmadan rasgele kazı yapmayın. Emek, para, zaman ve başarı arzunuzu boşu boşuna risk etmeyin.

Haritanın güvenliğinden emin değilseniz hiç uğraşmayın veya sahte bir harita ise çok çabuk çözersiniz. Sahte haritalarda 4-5 tane yanıltıcı ip uçları vardır. Kısa sürede çözülür ve definenin yeri net olarak bilinir.

Uzman kişiler hariç olmak üzere haritalar hemen çözülemez.

Gerçek haritaların çözümü daha zor ve definenin yeri tam net değildir. Defineyi yine oradaki mevcut iz ve işaretlerden yola çıkarak bulacaksınız.

Haritanın komple okunması tamamen mantık ve profesyonelce çalışma sonucu olur. Haritayı etüt ettikten sonra kendiniz çizin. Haritayı çizemiyorsanız haritayı komple anlamamışsınız demektir. Size yardım şart olur.


HALİSÜLASYON VE GERÇEK DURUMLAR

Kazıda baskı altında yapılan işten verim azlığı nedeni ile görülmeyecek halisülasyonlar hissettiğiniz olgular gerçekten yaşadığını sandığınız ve definecilerin % 99&񗝉nun inandığı olaylar karşınıza çıktığında çok fazla abartırsınız.

Olmayan olayları, görünmeyen nesneleri, yaşanmamış anları yaşamış gibi davranması definecilerin doğal özellikleridir.

Bu olaylar genelde gece geç saatlerde, karanlıkta, yorgun kazı çalışmalarında ve kaçak kazı esnasında görülürler. Gündüz kazıları ve yasal kazılarda bu olaylar çok ender görülür.

Muhtemel gerçekte olmayıp ta özel durumlarda karşılaşılan olaylar nelerdir onları kısaca özetleyelim. (Bu olaylar genelde kazı anında ortaya çıkarlar veya öyle hissedilir.)

Her kazıda bu olayların olacağı düşünülemez. Ender kazılarda ortaya çıkarlar. Genelde sakin, sessiz ve ıssız ortamdaki kazılarda meydana gelirler.

1. Hedef bölge kazılmaya başlandığında çok şiddetli rüzgar esmeye başlayabilir. Bu fırtına şeklinde bile görülebilir.

2. Hedef bölge kazılmaya başlandığında yağmur yağabilir. Şiddetli yağmurla sel gelebilir (Ama bu yağmurlar uzun sürmezler).

3. Topraktan çıkarılan heykel gibi doğal varlıklar canlanabilir, hareket edebilir gibi görünebilirler. Bu durum genelde heyecan, korku ve yorgunluğun birleşmesi ile halisülasyonda olabilir, gerçekte olabilir.

4. Topraktan çıkarılan heykellerin gözünden, ağzından veya kafasından kanlar akabileceği görülebilirler.

5. Topraktan çıkarılan heykel ağzından ve kafasından kanlar akabilir. Gözleri açılıp kapanabilir.

6. Kazı yapılan yerden yılan çıkabilir. Bu durum doğal sayılabilir. Ama bazıları halisülasyonda olabilir.

7. Çıkan define sandık, küp, gıcık, kazının içinden arılar, kurbağalar, yılanlar, koç görüntüleri v.s. umulmayacak şeyler çıkabilir. Bu durumda kazıya ara verip, iyice dinlenip, sakin sakin düşündükten sonra nelerin yapılacağına karar verilmelidir.

8. Mezardan inilti ve sesler gelebilir. Konuşmalar duyulabilir. Bu durum genelde mağara ve mezarlıklarda yapılan kazılarda ortaya çıkar.

9. Kazılan yerden ayak, el veya hayvan tırnak izi çıkabilir. Burada siz definecilere birşeyler anlatılmak istenebilir. Olaylar tekrar gözden geçirilip, sakin sakin düşünülüp titizlikle incelenmelidir.

10. Kazı yapılan bölgede aniden sakallı bir derviş, hoca, papaz halisülasyonları görülebilir. Böyle durumlarda kazıya son verilmesinde psikolojik açıdan ve sağlık açısından fayda vardır.

11. Kazı yapılan yerden içi kül dolu bir küp çıkabilir. Küpü mutlaka gündüz açıp incelemeli ve olayı iyi araştırmada fayda vardır.

12. İşçi boş küp, kazan, bakraç, testi sandık v.s. çıkabilir. Bunlar bir iz ve işaret olabilir. Ancak definenin kendiside olabilir.

13. Kazılan yerden ateş çıkabilir.

14. Kazılan yerden harita, iz, işaret, heykel, figürler (keçi, köpek, ok, yılan, kazan, küp, kılıç, ağaç) çıkabilir. Bunlara dikkat edilmesi gerekir. Çevre araştırılmasının iyi yapıldığında size çok fazla bölge hakkında bilgi verebilirler.

Böyle durumlarda araştırmalar tekrara gözden geçirilmeli, teker teker etüt edilmelidir. Detaylar üzerinde durulmalı ve titizlikle incelenmelidir.

Yapılan kazıdan her zaman altın, para, mücevherat çıkmayabilir. Bazen bu iz ve işaretlerde çıkabilir. Bunların iyi değerlendirilmesi ve anlaşılması gerekir.

Psikolojik yönden hazır değilseniz paniğe kapılır ve rahatlıkla hata yapabilirsiniz. Böyle durumlarda panik yapılmaması gerekir. Kazıdan herşeyin çıkabileceği bilinmelidir. Bu olayların % 90 kazı yapan insanlara zarar vermezler. Ancak zararlı olan olaylarda vardır.

İnsanlar yorgun, uykusuz, problemli, karanlıkta kazı yaparken böyle durumlarla fazla karşılaşırlar. Doğruluğu &񗝃 yanlışlığı, gerçekliği &񗝃 sahteliği defineciye ve diğer insanlara göre değişir.

Yukarıda saydığımız problemler sitemizin karşılaşılan tehlikeler bölümünde detaylı olarak incelenecektir.

Psikolojik olarak rahat değilseniz normal zamanda olan söylenen yapılan herşey size çok büyük gelir.

Kazıya çıkmadan önce bütün problemleri emanetçiye bırakarak sadece anahtarı alıp gidilmelidir. Böyle durumlarda başarı daha yüksek olacaktır. Daha sağlıklı düşünerek karar verilecektir.

Bu kadar problemin aşılmasında diğer taraftan en önemli etken yapılacak kazının izin alınarak yasal yollardan yapılmasıdır.


Kanuni yapılan kazılarda ilgili müze müdürlüğü ve mülki amirlerce görevlendirilen görevliler alacağından psikolojik etkenlerin % 90 ortadan kalkacak ve sağlıklı bir kazı yapılacaktır. Zaman sınırlaması olmayacağından sakin kararlar verilecektir.

Gecenin karanlığından dolayı olaylar çok çok az olacaktır. Bu tür olaylar halisülasyon veya gerçek olabilir, ama gerçek olma olasılığı yüksektir

DEFİNECİ KİMDİR ?

Eğitimsiz bir defineci, aynı zamanda iflah olmaz bir hastalığın bir umut sevdasının aşığıdır. Definecinin eğitim alacak bir kurumu yoktur. Bu itibarla kulaktan kulağa dolaşan rivayetlere göre hareket etmektedir. Bu nedenle dedektör satıcılarının, medyumların, cincilerin ekmek tenkisi halindedirler.

Önemli: Yoğun teknoloji ve bilginin kullanıldığı çağımızda , muhtelif hurafelerle yola koyulmak akıl kârı değildir. Definecinin ve Arkeologun ana kaynağı arazidir.

Definecinin sorunlarının başında eğitim sorunu gelmektedir. Bu soruna devletimizin el atması şu an itibariyle mümkün gözükmemektedir. O zaman bu sorunu nasıl aşacağız. Gelişmiş teknoloji sayesinde yazarak, yazdıklarını,tecrübelerini paylaşarak klasik anlayışta , yapıda kurtulabilir. Yardımlaşarak eğitim sorununu hal edebilirler.



1- Sözü doğru olmalıdır.

2- Tecrübelerini paylaşma işini bir görev saymalı

3- Çözemediği izleri korumalı , kırmamalıdır.

4- Yasal sınırları aşmamalı, kaçak kazı yapmamalıdır.

5- Tarihi bilgisi üst seviyede olmalı.

6- Bu alanda kullanacağı teknolojiyi iyi tanımlıdır.

7- Nefsine düşkün tamahkâr olmamalıdır.

8- Definecilik bir geçim kaynağı olarak görmemeli. Bir hobi şeklinde yapmalıdır.

9- Tarihi izleri korumalı,

10- Defineci bir arkeolog kadar bilgili ve becerikli olmalıdır.

11- Yapacağı işleri bir plan dahilinde yapmalıdır.

12- Her bulduğu veriyi kayıt etmeli, sonrada yorumlamalıdır.

13- Hurafelerle yola çıkmamalı Mutlaka yüzeysel bulgularla işe başlamalı.

NÜMİSMATİK

Nümismatik metal paraları inceleyen, sikke ve madalyaların tarihi ve tanımıyla uğraşan bilim dalı. Madeni para anlamına gelen Latince numisma kelimesinden türemiştir.Tarih biliminin alt kolu olan bilim dalının adıdır. Bu bilim dalında uzman kişilere "Nümizmat" adı verilir.

Resim:143 Dalmatius.jpg

   Antika özelliğinde olan sikke, madalya ve paralarda kullanılan madenleri ve bunların karışımlarını, ağırlıklarını, paraların yeryüzündeki dağılımlarını, şu veya bu türün yayılım alanını ortaya koyan nümismatik coğrafya, tarih, dinler tarihi, sanat tarihi, ticaret sistemlerini inceleyen ekonomi tarihi gibi birçok ilmin çalışmalarına ışık tutmaktadır. Ayrıca zamanımızda para koleksiyonculuğu ve diğer koleksiyonculuklara yön vermektedir. Pekçok merak sahibinin elindeki koleksiyonlar nümismatik ilminin konusuna girmektedir.

   İlk insan ve ilk peygamber adem aleyhisselamdan günümüze kadar gelen bütün insan toplulukları, bazı kıymetli madenleri veya bunların değerlerine bağlı itibari kıymeti olan çeşitli maddeleri para olarak kullanmışlardır. Tarihi araştırmalardan anlaşıldığına göre altın ve gümüş paraları yaygın olarak kullanan en eski topluluklar Anadolu ve Ege havzalarında yaşayan kavimlerdir. Roma'ya ilk gümüş para M.Ö. 269 yılında girmiştir.



   Pakistan sınırları içinde bulunan İndus Nehri kıyılarında yapılan kazılarda M.Ö. 2900 yıllarına ait paralar bulunmuştur. M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Çin hanedanının altına resmi değer tayin ettiği, ayrıca bakır ve kalaydan para bastırdığı bilinmektedir. Peygamber efendimiz zamanı, dört halife devri, Emeviler, Abbasiler, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Osmanlılar zamanlarında da çeşitli ağırlıkta altın, gümüş ve diğer madenlerden para basılmış ve kullanılmıştır.

   Nümismatiğin konusu olan para koleksiyonculuğunun başlangıcı Romalılara kadar gider. Roma imparatorları ve bazı ünlü kişiler eski paraları biriktirdiler. Bu sayede Ünlü para ve madalya koleksiyonları meydana geldi. Daha sonraki devirlerde paraların özellikleri, değerleri hususunda inceleme eserleri yazıldı. E. Babelon'un Yunan ve Roma Sikkeleri Üstüne İnceleme (Traitèe des Monnaies Grec et Romaines) adlı eseri bunlardandır. Batı ülkelerindeki madalya müzelerince yayımlanan monoğrafiler veya belli bir yöredeki madalya ve paraların listelerini veren derlemeler yayınlandı. Batı dünyasında ünlü koleksiyoncular ve nümismatik uzmanları ortaya çıktı. Müzelerde nümismatik bölümleri düzenlendi veya sadece nümismatikle ilgili müzeler kuruldu.



   Türkiye'de ise nümismatikle ilgili çalışmalar 19. yüzyılın sonlarında başladı. Ciddi ve sistemli bir çalışmaya 1880'de girişildi ve 1891'den sonra tasnif ve kataloglamaya geçildi. Hafız-ı Küttüb Ali İsmail Galib, Mübarek Galib, Halil Edhem beyler, Osman Nuri Arıdağ, Ahmet Ziya Efendi, Reşad Bey, Ahmed Tevfik Bey, Mahrikizade Cafer Paşa, Behzat Butak, Şerafeddin Erel, Nuri Pere, İbrahim ve CevriyeArtuk, İsmet Ebcioğlu Türk nümismatiğin gelişmesine katkılarda bulundular.



   Bugünkü adıyla İstanbul Arkeoloji Müzesi (asar-ı atika müzesi) bu çalışmaların çekirdeğini teşkil eder. Bu müzenin nümismatik bölümü, günümüzde dünyanın sayılı ve önde gelen koleksiyonları arasında yer almaktadır. 1968'de kurulan Türk Nümismatik Derneği, ilk zamanlar Türk nümismatiğine önemli katkılarda bulundu. Ancak 1974 yılında çıkarılan 1710 sayılı eski eserler kanunundan sonra, sadece özel koleksiyonların çerçevesinde kaldı. Türk Nümismatik Derneğinin 1976'dan beri çıkardığı bülten, nümismatikle ilgili gelişmeleri anlatan yayınlar arasındadır. Yapı Kredi Bankasının Nuri Pere tarafından kaleme alınan Osmanlı paralarına ilişkin kataloğu, İbrahim ve Cevriye Artuk'un İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Teşhirdeki İslami Sikkeler Kataloğu ile mühendis Cüneyt Ölçer'in bazı yayınları Cumhuriyet dönemi Türk nümismatiğiyle ilgili yayınlar arasında sayılabilir.