20 Mayıs 2011 Cuma

SU ALTI ARKEOLOJİSİ VE MÜZELERİ

place here to learn-treasure place here to learn-treasure-defıne defıne defıne defıne sıgnal sıgns-solutıons-map-defıne path defıne-detector-cın-magıc-defıne search bars made-metals-charm-bury-bandit-defıne of documents-mound-tumulus-bandits- mystery of money-jewellery-defıne-archaeology-hıstory museums-ıslamıc-defıne natural stone-sculpture-news-mythology-antıque-archaeology-ancıent cıtıes-regıons-ancıent trade routes-horasan-ebced-sıgnal solutıons-defıne search-roman-byzantıne maps-green coıns only defıne to learn

SU ALTI ARKEOLOJİSİ VE MÜZELERİ

DEFİNE--DEFİNECİLİK-DEFİNE İŞARETLERİ-DEFİNE İŞARET ÇÖZÜMLERİ-DEFİNE HARİTALARI-HAZİNELER-DEDEKTÖR-DEFİNE ARAMA ÇUBUKLARI YAPIMI-GPR-ALTIN-GÜMÜŞ-ELMAS-TILSIM-GİZEMLER-GÖMÜ-SİKKE-CİN-EŞKİYA BELGELERİ-MEZAR TÜRLERİ-HÖYÜK-TÜMÜLÜS-KAYA MEZARI-MEDENİYETLER-EFSANELER-DESTANLAR-BÜYÜ VE BÜYÜCÜLÜK-KEHANET-ÜNLÜ EŞKİYALAR-ARKEOLOJİ-TARİHTE PARA-TAKILAR-DOĞAL TAŞLAR-DARPHANE-MÜZELER HAKKINDA BİLGİLER-DİNİMİZ İSLAM-DEFİNE HABERLERİ-TÜRK DÜNYASI-MİTOLOJİ-HEYKEL-ANTİK MISIR-ANTİKA NÜMİZMATİK-TÜRKİYEDE ARKEOLOJİ-ANTİK BÖLGELER-ANTİK KENTLER-TARİH VE TARİHİN YARARLANDIĞI BİLİMLER-HORASAN-ÖLÇÜ VE AĞIRLIK BİRİMLERİ-ÖLÇME ALETLERİ-TARİHİ TİCARET YOLLARI-EBCED HESABI-İŞARET ÇÖZÜMLERİ-DEFİNE ARAMA YOLLARI-GİZEMLİ DEFİNERİ BULMA-HORASAN ÇÖZME-KAYA MEZARLARI- MEZAR-ROMA SİKKE-BİZANS SİKKE-GREEK SİKKE-TARİHİ ANTİK SİKKE VE PARALAR-ARKEOLOJİ VE DEFİNECİLİK ÜZERİNE HER TÜRLÜ BİLGİ DEFİNE SIRLARINDA

SU ALTI ARKEOLOJİSİ VE MÜZELERİ
Günümüzde dünyanın en ünlü Sualtı Arkeolojisi Müzelerinden biri olan Bodrum Müzesini gezerken günümüzdeki ulaşılan bu son derece modern kazı tekniklerini düşünürken bir an geriye dönüp insanoğlunun sualtı serüveninin inceleyelim. İlk ciddi su altı çalışmaları nerede nasıl başladı ?
O günün şartları nelerdi?
İnsanoğlu su altı zenginliklerine ve güzelliklerine ulaşırken ne güçlükler yaşadı ?
Bilinen en eski su altı çalışmalarının Avrupa da göllerde başladığı bilinir. Roma yakınındaki Nemi gölünde yapılan araştırmalarda, burada Roma döneminde batmış iki Roma gemisinin kalıntıları arandı. Mimar Leon Batista Albertini’nin yaptığı bu kazılar geminin sadece ahşap kısmına ulaşıldığı için fazla yankı uyandırmadı.
1535 yılında Albertini’nin selefleri dalışlarında büyük bir çan kulesi formunda bir alet kullandılar. Ahşap olan bu çan kulesi formlu araç, içinde kalan hava vasıtasıyla su altında insanlara uygun bir çalışma ortamı sağlamakta idi.
1802 yılında İngiliz Elçisi Carl Elgin, Atina Partenon’a ait kabartmaları İngiltere götürmek istedi. Bu ünlü yükü götüren gemi Kytera yakınında battı. Bunun üzerine Samos adasından kiralanan ve sadece kendi nefesleri ile dalan dalgıçlar bu kabartmaların çıkarılmasına yardım ettiler. 1816 da Elgin bu kabartmaları British Museum'a sattı.
1819 yılı, insanoğlunun su altını keşfetmesine yarayacak önemli bir keşfe sahne oldu. Alman kaşif Siebe dalgıç başlığının keşfetti. Daha önce kullanılan çan şekilli aletin minyatür bir versiyonu olan bu dalgıç başlığı bakırdan yapılmakta olup yukarıdaki bir pompa vasıtası ile hava ile beslenmekte idi. Bunu kullanan dalgıç dik yürümek zorunda idi. Aksi takdirde bu başlığın ağırlığı, dalgıcı ters çevirme ve hatta onu boğma tehlikesini içermekte idi.
1835 yılında Siebe’nin başlığına ona uyum gösteren bir elbise eklendi.Böylece yaklaşık bir asır kullanılacak olan ve insanoğlunun denizin dibini keşfetmesinde büyük yarar sağlayan dalgıç elbisesi doğmuş oldu.
1870 yılı deniz altında yapılan ilk organize sualtı araştırmasına sahne oldu. Fransız Banker Magen, Amerika’dan Avrupa’ya dönerken İngiliz-Hollanda donanmaları tarafında batırılan üç İspanyol gemisine ulaştı. Bu araştırmada ilk defa deniz altında projektör kullanıldı. Yine bu su altı kurtarma operasyonunda gerçekleştirilen 774 saatlik dalma zamanı süresinde birçok dalgıç hastalanınca konu bilim adamlarının ilgisini çekti.
1878 yılında Sorbonne Üniversitesi profesörlerinden Paul Berte bu sorunun değişik derinliklerde nefes alan dalgıçların damarlarındaki kalan havadan ileri geldiğini ileri süren bir teori ortaya atar.
1900 yılı baharı deniz dibinin arkeolojik zenginliklerini gostermesi açısından son derece önemli bir olaya sahne olur. Kuzey Afrika’dan dönen Yunanlı süngerciler tutuldukları fırtına sonucunda Girit’te durmak zorunda kalırlar. Bu sure içinde tesadüfen Girit sahilinde Antiquitera’da ilginç bir batığa rastlarlar. Bu tunç ve mermerden yapılı heykeller taşıyan batik birden Yunan hükümetinin desteğinin ve yardımını çeker.Yaklaşık 45 ila 55 metre arasındaki bir derinliğe yayılmış bu batıktaki heykeller çıkarılır. Gemide bulunan eşsiz heykellerin MÖ. 4 yüzyılda yapıldığı sanılmasına rağmen, bunların adı geçen eserlerin Roma kopyaları oldukları özellikle gemideki amforalarin tarihleşmesi nedeni ile anlaşılır. Geminin M.Ö. 80-70 yıllarına ait olduğu ve bu geminin Bati Anadoludan toplanan bu sanat eserlerinin Roma'ya götürüldüğü sanılıyor. Dokuz ay süren bu çalışmalarda bir dalgıcın ölmesi ve iki dalgıcın vurgun yemesi tekrar bilim adamlarının dikkatinin vurgun konusuna çekiyor.
Antiqutirea’nin araştırılmasından birkaç yıl sonra, İskoç psikolog John Haldene Kraliyet donanması dalgıçları ile yaptığı deney ve çalışmalara dayanarak bir dalış tablosu yayınladı. 60 metreye kadar inen derinliği kapsayan bu dalma tablosu dalgıçların çeşitli derinliklerde nasıl dinlenmeleri, ne yapmaları gerektiğine dair bilgiler içeriyordu.
1907 yılında ise karsımıza Tunus’ta çok önemli bir batik çıkıyor. Yunanlı bir süngercinin bulduğu bu batık tunç heykeller ve sütünlar taşımakta idi. Tunus Arkeoloji Bölümü ve Amerikalı bir milyonerin mali yardımları ile 5 yıl süren kazılar neticesinde Tunus Bardo Müzesi’nin 5 salonunu dolduracak kadar heykel gün ışığına çıkarıldı. Bu kazıda da arkeologlar hala suyun içinde değil ama en azından gemilerden dalgıçları yönlendirerek kazıları yönettiler.
Yıl 1937'de sualtı dalış tüpünün keşfi ile büyük bir devrim gerçekleşti. İlk defa Paris fuarında tanıtılan daliş tüpünün scubanin keşfi ile dalgıçlar tam bir özgürlük elde ediyorlardı. Artık bir hava borusuna bağlı olmadan serbestçe dolaşan dalgıçların hala bir sorunu vardı. Bu da i dalma tüplerinin ilk örneklerinde havanın hala elle ayarlanması idi.Yani dalgıç önünde tuttuğu dalış tüpünün hava ayarının elle yapmak zorunda idi.
Dalgıçların bu sorunu 1943 yılında çözüldü. Bir regülatör eklenerek hava otomatik olarak düzenlendi. Böylece dalgıçlar ellerinin serbestçe kullanmaya başladılar.
1946 yılında scuba yani kendine yeterli nefes alma aleti halka tanıtıldı. Böylece denizlerin büyük keşfi başladı.
Erken dönemlerde batıklara dalamayan ve herşeyi uzaktan, gemilerden veya platformlardan kontrol etmeye çalışan arkeologlar, bir cok amforanın, eserin kurtarma şirketlerinin ve balık adamlarının elinde tahrip olmasını üzülerek seyrettiler.
1950 yılları Sualtı Arkeolojisi'nin dönüm noktası oldu

1953 yılında ilk sualtı televizyonu kullanıldı. Bu arkeologlara sualtı çalışmalarının koltuklarından seyretme imkanı verdi.

1953 yılında Türkiye’de bazı önemli sualtı keşiflerine tanık oldu. Bunlardan biri Bodrumlu süngercilerin Yalıkavak'ta bronz Demeter heykelinin bulmaları idi.

1954 yılında Bobrumlu süngerci Kemal Aras'in Gelidonya batığını fark eder.

1955 yılındaki Cannes’te toplanan Sualtı Arkeolojisi Kongresi tam bir dönüm noktası oldu. Bu kongrede kurtarma şirketleri tarafindan yapılan kazılarda nasıl eserlerin tahrip olduğu tartışıldı. Bu kongrede herkesin ortak görüsü su altı kazıların sadece amfora toplamak olmadığı su altında arkeologların mutlaka bulunması gerekliliğine karar verildi.

1958 Bodrumlu süngerci Kemal Aras'in Amerikalı Gazeteci Peter Throckmorton'a Gelidonya batiğini tarif etmesi

1959 Peter Throckmorton'un batığa dalışı ve batiği bir Bronz cağı batiği olarak tarihleşesi ve Pennsylvania Üniversitesine bildirmesi

1960 Sualti arkeolojisinin George Bass tarafından Türkiye’de başlatılması

1960 Yalıkavak yakınında Bodrumlu süngerci Mehmet Imbat'in 85 metre derinlikte zenci çocuk heykelini bulması

Yine ayni noktada bronz Fortuna heykelinin bulunması

1961-1964 George Bass'in Turgutreis Yassıada Bizans 7 yy batıgını kazması

1962 Haluk Elbe’nin kaleyi restore ettirmesi ve çiçeklerle donatması

1967/1969/1974 Yassıada Geç Roma batığında kazı çalışmaları

1966-1968 Oğuz Alpözen’in müze asistanı olarak çalışması

1973 Bozburun’lu süngerci Mehmet Askın'in 1973 senesinde Serçe Limanında Helenistik devre ait bir batiği gostermesi

1973 yılı süngerci Cumhur Ilık'in Gökova Maziköyü yakınında Şeytan Deresi batığına götürmesi

1975 Şeytan Deresinde yapılan kazı çalışmaları ama sadece büyük küplerin bulunması

1978-1980 Serce Limanı Helenistik dönem batıgının kazılması ve 600 tane Knidos tipi amforanın çıkarılması

1977-1979 Yine Mehmet Aşkın tarafından gösterilen Serçe limanının en ünlü batıgı haline gelecek Cam Batığı kazıları

1971-1978 Oğuz Alpözen’in Antalya Müzesinde çalışması

1978 Oğuz Alpözen’in Bodrum Müze müdürü olması

1973 INA Sualtı Arkeoloji Enstitüsünün kurulması

1976 INA ve Texas A&M Üniversitesinin ortak çalışma başlatması

1982 Kaş’ın 8.5 km güneydoğusunda ki Uluburun batiğının süngerci Mehmet Çakır tarafından bulunması

1984 Uluburun Batığındaki kazıların başlaması

2000 yılları Çeşme kazıları