5 Mayıs 2011 Perşembe

KARADENİZDE RUMLARA AİT DEFİNE HARİTASI

place here to learn-treasure place here to learn-treasure-defıne defıne defıne defıne sıgnal sıgns-solutıons-map-defıne path defıne-detector-cın-magıc-defıne search bars made-metals-charm-bury-bandit-defıne of documents-mound-tumulus-bandits- mystery of money-jewellery-defıne-archaeology-hıstory museums-ıslamıc-defıne natural stone-sculpture-news-mythology-antıque-archaeology-ancıent cıtıes-regıons-ancıent trade routes-horasan-ebced-sıgnal solutıons-defıne search-roman-byzantıne maps-green coıns only defıne to learn

GİRESUN
Denize doğru uzanan ve karşısında Doğu Karadeniz’in yegâne adasının (Giresun adası, Aretias, Ares, Areos Nesos, Puga) bulunduğu bir yarımadanın üzerinde yer alır. Yarımadadaki kale yerleşmenin çekirdeğini oluşturmuştur. Eski adı Kerasus olup bugünkü adı da bu kelimeye dayanır. Kerasus’un civarda bol miktarda yetişen kirazdan geldiği rivayet edilir. Bir başka kaynağa göre bu isim, yarımadanın denize doğru bir boynu gibi uzanması dolayısıyla eski Yunanca’da “boynuz” anlamına gelen kerastan türetilmiştir.

Kaynaklarda adı Kerasus, Kerasous, Cerasous, Chirizonda, Cerasonte, Kerassunde şekillerinde de geçen şehir Türk hâkimiyeti döneminde bugünkü söylenişiyle anılmıştır.
Genel Tarihi

Giresun, Anadolu'nun kuzeydoğusunda, yeşille mavinin kucaklaştığı Karadenizin inci kentlerinden birisidir. Şehir, denize doğru uzanan yarımadanın üzerinde yer almaktadır. Yarımadanın karşısında Karadenizin tek adası olan Giresun Adası (Aretias), kentin bir kolyesi gibi durmaktadır. Şehrin nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer almaktadır. Coğrafyacı Strabon, Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci Arrien Farnakia'nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır. Şehir hakkında Roma, Bizans ve Rum Pontus İmparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler yoktur.

Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, şehir ve kasaba tarihlerinde dil incelemeleri sonucunda, bu bölgede M.Ö. 2000'li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

M.Ö. 7.y.y.da İskitlerin Karadenize göç etmesi ile Oğuz unsurları da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Halaç'ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur.

M.Ö. 7.y.y. ın ilk yarısında İskit baskısı sonucu Kimmerler, Kafkaslara geçerek Anadolu'ya geldiler. Şebinkarahisar'ın bozbayır, Akkaya, Güneytepesi, Dişkaya civarındaki mağaraların; Yedipınarlar yakınındaki Dipsizkuyu adındaki eserlerin ve Naibli yakınındaki büyük höyüğün, Kimmer'lere ait olduğu değerlendirilmektedir. Giresun Adasında yaşadığı ileri sürülen Amazonların menşei İskitlere dayandırılır. Trabzon'lu Ermeni tarihçi Minas Bijiskyan ise Amazonlar hakkında "cesur, savaşçı kadınlar" diye bahseder. Yine eski tarihçiler Amazonların Terme'de bağımsız devlet kurarak Karadeniz'e hakim olduklarını söylerler. Ünlü tarihçi Heredot da "Amazonların İskitli gençlerle kaynaşmasından" söz etmiştir.

Karadeniz bölgesinde, ilk ve orta çağlarda, İskit, Kimmerler, Hun, Hazar, Bulgar, Uz, Peçenek göçlerinin sonucu Türk iskanının olduğu, Karadeniz ağızlarının fonetik ve morfolojik yapısıyla birlikte yer adlarından da anlaşılır. Giresun'un batı yakasındaki Çıtlakkale mahallesinin adının Deliorman ve Selanik civarından gelerek buraya yerleşmiş olan Türk topluluğu Çıtaklardan geldiği, bölgede konuşulan lehçenin ve kültür unsurlarının Çıtak ve Gagavuz Türklerinin ki ile benzerlik gösterdiği görülür.

Hitit İmparatorluk dönemi tabletlerine dayanan tarihi kaynaklarda, Giresun'un Azzi Bölgesi sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Karadeniz bölgesinde 90'a yakın koloni şehri kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin de kurucularıdır. Amaçları bu bölgeyi kendilerine yurt edinmek olmayıp, buraların her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmekti. Bu yüzden yerleşim birimlerinin korunabilecek kısımlarını alıp buralara yerleşmişlerdir.

Persler, Anadolu'yu ele geçirdikten sonra, bu bölgeyi merkeze bağlı satraplıklara (eyalet) bölmüşlerdir. Giresun da Doğu Karadenizin satraplığı içinde yer almıştır. Giresun, bir süre Kapadokya Krallığı (M.Ö.332-323) ile Makedonyalıların (M.Ö.3301) hakimiyetinde kalmıştır. Pontusluların en güçlü dönemi olan Kral Farnakes zamanında tüm Doğu Karadeniz bu devletin sınırları içinde yer almıştır. Giresun'un Farnaika adını da bu dönemde aldığı çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir. Daha sonra Roma İmparatorluğu bu bölgede egemen olan Pontusluların hakimiyetine son vermiş ve Farnakia'yı kendi sınırları içine katmıştır.

Çevresinde önemli gümüş ve demir üretim yerleri olan Giresun'a Romalılar tam bir hakimiyet kurmamışlardır. Onların döneminde bu bölgede para basıldığı rivayet edilmektedir. Roma idaresinin ilk dönemlerinde Romalı yazarlardan Ammianus Marcel'e göre Romalı komutan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve bu ağacın fidanlarını Roma'ya götürmüştür. Bu bilgi kirazın dünyaya Giresun'dan yayıldığı inancının kaynağı olmakla birlikte Roma'da daha önce de kirazın varolduğu belirtilmektedir. Giresun Romalıların ardından Bizanslıların denetimine geçmiştir.

Bizans egemenliği döneminde Yunan medeniyetinin büyük bir hızla gelişip yayılmasına karşılık, Yunan soyu gittiçe zayıflamıştır. Bu sebeple, Bizans İmparatorları, ülkelerinin içerisinde yaşayan ve başka soydan gelen insanları asimile etmeye çalışmışlar ve bu yolda en çok dil ve dinden yararlanmışlardır. Doğu Karadenizin ormanlık alanlardaki kabileleri itaat altına almak için ormanlar kesilerek yollar açılmış, yol boylarına muhafız kulübeleri yapılmış, hatta bir miktar hristiyan Bulgar Türk'ü de getirilip bölgeye yerleştirilmiştir. Bizanslılar bu yolda çaba harcarken 705 yılında ilk kez Müslüman Arap orduları bölgeye gelip İslamlığı tanıtmaya başlamıştır.

1204 yılında Haçlılar, Bizansın başkenti İstanbul'u ele geçirince İmparator Komnenos'un çocukları Trabzonu alıp burada Trabzon Rum İmparatorluğu kurmuşlardır. Giresun da bu devletin sınırları içinde yer almıştır. Anadolu Selçuklu Devletine vergi vermeyi kabul eden ve 1244'te Moğolların egemenliği altına giren Trabzon Rum Devleti Türklerin bir eyaleti haline gelmiştir.

Trabzon'a bağlı bulunan Giresun ve çevresi Moğol nüfuzu altına girmiştir. İşte bu sırada, Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlamışlardır.

Giresun'un Türkleşmesi, Anadolu Selçuklu devletinin çöküşünden sonra Anadolu Selçuklu Beylikleri döneminde daha da artarak devam etmiştir. Türkmenler, Sinop, Samsun bölgesine hakim olduktan sonra, 1297'de Ünye yöresini ele geçiren Çepniler, Trabzon'a kadar akınlarda bulunmuşlardır. Bu tarihlerden itibaren Karadeniz'de ticaret kolonileri kurmaya başlayan Cenevizlilerin de şehirde temsilcileri olduğu sanılmaktadır. Dolayısıyla burada ayrıca Ceneviz nüfusu da etkili olmuştur. XIV. Yüzyılın başlarında Çepni Türkmenlerini akınları sırasında kalenin zaptedildiği tahmin edilmektedir.

Bayram Bey, Ordu ve çevresini kontrol altına alan Çepni Türkmenlerinin beyidir. Oğlu Hacı Emir Bey döneminde bu bölgeye "Bayramlu Beyliği" denilmeye başlanmıştır. O da aynı şekilde Trabzon Rum İmparatorluğunu sıkıştırmaya devam etmiş olup, Hacı Emir Beyin Oğlu Emir Süleyman Bey de, 1397'de Giresun'u fethetmiştir.

Böylece onun zamanında Giresun ve çevresinin fethi ve Türkleşmesi tam manasıyla sağlanmıştır. Bu beylik iç ve dış çatışmalar sonucu zayıflayıp Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin'in hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla Giresun da bu devletin sınırları içinde kalmıştır.

Bugüne kadar yanlış bir kanaat olarak Giresun'un Türkleşmesi Fatih Sultan Mehmet'in 1461'de Trabzonu fethiyle beraber gösterilmiştir. Giresun'un Osmanlı Devletine bu tarihte katıldığı doğrudur. Oysa Giresun'un Türkleşmesi 1397'de Bayramlu Çepni Türkmen Beyi Emir Süleyman Beyin Giresun'u fethetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu yanlış kanaat yüzünden Giresun'da onun adını taşıyan hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla Giresun'un ilk fatihi tanınmamaktadır.

Şehrin nüvesini oluşturan kalenin ne zaman kurulduğu ve nasıl bir yerleşmeye sahne olduğu hakkında kesin bilgi yoktur. Hititler döneminde Azzi ülkesinin bu bölgeyi de içine aldığı, milâttan önce IV ve V. yüzyıl Grek kaynaklarında ise Pontos denilen kesimin bir parçası olduğu belirtilir. Kerasus adlı bir yerleşme yerinin veya kalenin, milâttan önce 670’lerde Karadeniz bölgesinde koloniler teşkil etmeye başlayan Miletoslular tarafından kurulduğu ileri sürülür. Fakat bu ad altındaki koloninin Giresun’un bugünkü yerinde bulunup bulunmadığı tartışma konusudur. Ksenefon’un (m.ö. 350) ifadeleri bu konuda kesin bilgilere ulaşmayı güçleştirmektedir. Onun belirttiğine göre, başında bulunduğu Yunanlı askerlerle (Onbinler) milâttan önce 400’lerin başında ulaşıp bir ay kadar kaldıkları Trabzon’dan üç günlük mesafedeki yerin bugünkü Giresun olmayıp Vakfıkebir körfezinde bulunduğu ve bunun yörede yer alan Kereşon deresi (Kirazlık) adından teyit edildiği üzerinde durulmaktadır. Bazı yazarlar ise söz konusu bilgilerin doğrudan doğruya Giresun’un günümüzdeki yerini işaret ettiğini belirtirler. Strabon (ö. 21’den sonra), Amisos’tan (günümüzdeki Samsun’un yerinde) itibaren şehirleri sayarken Kytoros’tan sonra (günümüzdeki Ordu’ya 8 km. mesafede) Farnakia’nın geldiğini, buranın Kytoros’ta oturanlarca iskân edildiğini, buradan önce İskhopolis’e (Tirebolu [?]), oradan da orta büyüklükteki Kerasus’a ve Trapezus’a ulaşıldığını yazar. Bundan dolayı Kerasus ile Farnakia’nın ayrı şehirler olduğu ifade edilir. Arrien (ö. 176), idarecilik yaptığı bu bölgeden Roma imparatoruna yazdığı mektupta Farnakia’nın eski adının Kerasus olduğunu ve buranın da Sinoplular tarafından kurulduğunu bildirir. Bütün bu bilgilerden hareket edene pek çok araştırmacı, milâttan önce 183’te Sinop’u aldıktan sonra bölgeyi ele geçiren Pontos Kralı I. Farnakes (m.ö. 190-169) tarafından kurulan Farnakia’nın bugünkü şehrin bulunduğu yarımadada yer aldığını, uzun süre bu adla anıldığını ve Romalılar döneminde buranın Kerasus şeklinde adlandırıldığını belirtir. A. Bryer-D. Winfeld ise Farnakia’nın Yason burnunda olabileceği ihtimalini ileri sürerler. Onlara göre eski coğrafyacıların verdiği karışık bilgiler, XIX. yüzyılın bazı titiz araştırmacılarınca üç ayrı Kerasus’un varlığını ortaya çıkarmıştır. Bunlardan biri Sinop’un batısında, ikincisi Vakfıkebir’in doğusunda (Kireşon), üçüncüsü de bugünkü şehrin biraz uzağındaki vadide yer almakta olup Kireşon-Kerasus ihtimali çok zayıftır; Kerasus için Giresun’dan daha uzakta herhangi bir yer aramaya da ihtiyaç bulunmamaktadır.

Çevresinde önemli gümüş ve demir üretim yerleri olan Giresun, Pontuslular’ın ardından milâttan önce 64’te Pompeius tarafından zaptedildi. Ancak Romalılar burada tam bir hâkimiyet kurmadılar. Milâttan önce 64 ile milâttan sonra 64 yılları arasında bazı önde gelen ailelerin mâlikane arazileri içinde kaldı. Romalılar devrinde burada para da basıldı. Roma idaresinin ilk dönemlerinde, Romalı yazarlardan Ammianus Marcel’e göre Romalı kumandan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve fidanlarını Roma’ya götürmüştü. Bu bilgi kirazın dünyaya buradan yayıldığı rivayetinin kaynağı olmakla birlikte Roma’da daha önce de kirazın bilindiği belirtilir. Şehir Romalılar’ın idaresinden Bizans’ın denetimine girdi. 1071 sonrasındaki hızlı Türk fetihleri sırasında ele geçirilen yerler arasında Trabzon ve yöresinin bulunduğu bilinmektedir. Bununla birlikte Kerasus’un da Selçuklular’ın hâkimiyeti altına girdiğine dair herhangi bir bilgi yoktur. Haçlılar’ın İstanbul’u işgallerinin (1204) ardından Trabzon’da kurulan Rum İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalan kaleye yönelik Türk akınları ve tehdidi bundan sonra da sürdü. Selçuklular Sinop ve Samsun yöresine hâkim olduktan sonra Trabzon Rum İmparatorluğu’nun batı sınırlarını zorlamaya başladılar. 1297’de Ünye yöresini ele geçiren ve Çepniler olduklarına inanılan Türkmenler Trabzon’a kadar akında bulundular. Bu tarihlerden itibaren Karadeniz’de ticaret kolonileri kurmaya başlayan Cenevizliler’in de şehirde temsilcilerinin olduğu sanılmaktadır. Dolayısıyla burada ayrıca Ceneviz nüfuzu da etkili olmuştur. XIV. yüzyılın başlarında Çepni Türkmenleri’nin akın faaliyetleri sırasında kalenin zaptedildiği tahmin edilmektedir. Nitekim tarihçi Panaretos’un kısa yıllığına göre 1301’de İmparator II. Alexios Kerasus’a gelip “Koustougans” adlı Türkmen beyini yenilgiye uğratmış, surları yeniden yaptırıp kaleyi tahkim etmişti. Panaretos’un zikrettiği bu Türkmen beyinin Küçük Ağa veya Küçdoğan olduğu belirtilmektedir. Giresun’un bilinen ilk Türk fâtihi olduğu anlaşılan bu beyin adının, bölgede bulunan bir yerleşme yerinin isminden hareketle Kuşdoğan şeklinde okunması daha doğru olmalıdır. Bu beyin bölgede etkili olan Bayram Bey ile irtibatı hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Ancak Bayram Bey’in 1332’de Hamsiköy’e kadar geldiği Panaretos tarafından belirtilmiştir. Çağdaş kaynaklardan Livadenos’un raporuna göre 1341’den kısa bir süre önce Kerasus Türkmenler’in eline geçti. Fakat bu konuda tamamlayıcı bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca yine Panaretos’un ifadelerinden anlaşıldığına göre daha bu sıralarda şehrin art bölgesi ve etrafı kalabalık Çepni gruplarının iskânına sahnen olmuştu. Nitekim Kelkit vadisinden gelip Harşit ırmağı boyunca yerleşen Çepniler sahile kadar inmişlerdi. III. Alexios 1380 Şubatında üzerlerine yürüyüp bunları dağıtmış, hatta kayıklarına da el koymuştu. 1348’de şehirde ticaret kolonileri olan Cenevizliler’ce yağmalanıp kale dışındaki yerleşme yeri yakılan Kerasus, Trabzon Rum İmparatorluğu’nun karşı karşıya kaldığı iç bunalımlar sırasında kuvvetli bir sığınak olarak ön plana çıktı. Grandük Niketas’ın bir iç mücadele esnasında buraya kaçıp (1354) daha sonra topladığı kuvvetlerle Trabzon’a yürüdüğü, fakat başarısız olunca geri dönüp kaleye kapandığı, bunun üzerine İmparator Alexios’un burayı kuşatıp itaat altına aldığı bilinmektedir. 1356’da imparator noeli burada geçirmişti. Panaretos ayrıca, 1361’de Ünye’ye giden imparatorun Kerasus’a geri dönerken aynı zamanda damadı olan Bayram Bey’in oğlu Hacı Emîr Bey’in de kendisine refakat ettiğini yazar. Yine ona göre III. Alexios da Niksar hâkimi Tâceddin Bey’e nikâhladığı kızı ile Kerasus’a gelmiş, Trabzon’daki karışıklıklar üzerine kızını burada bırakıp geri dönmüştü (1379).
OSMANLILAR DÖNEMİ

1402'de Timur'un egemenliğine giren Giresun, 1453'te Fatih Sultan Mehmet şehri vergiye bağlamış fakat vergisini vermediği için 1456'da kuşatılmıştır. Şehir 1461'de Trabzon Rum İmparatorluğunun direnmeksizin teslimiyle Osmanlı idaresine girmiştir. Osmanlı idaresinde şehir bir liman şehri olarak önemli bir gelişme göstermiştir. 16-17 ve 18.y.yıllarda Giresun ve çevresinde eşkıyalık hareketleri, başka grupların yağmalamaları görülmüş, II.Mahmut döneminde çevre tamamen Osmanlı'nın kontrolü altına girebilmiştir.

Üzerinde bir de manastırın yer aldığı Ares adası 1368 Temmuzunda Osmanlı denizcilerinin hücumlarına hedef oldu. Böylece ilk Osmanlı tehdidiyle karşı karşıya kalan Kerasus bir süre sonra bölgedeki Türkmenler tarafından zaptedildi. Hacı Emîr Bey’in oğlu Süleyman Bey 1397 ilkbaharında şehri kuşatıp aldı. Bezm ü Rezm’e göre bu fetih Kadı Burhâneddin tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanmıştı. Fetihten yedi yıl sonra 1404’te Trabzon’a gitmek üzere Giresun’dan geçen Katalan elçisi Clavijo, bu sahillerin Türk Beyi Arzemir’in (Hacı Emîr [?]) kontrolü altında olduğunu ve onun 10.000 kadar atlı askeri bulunduğunu yazmaktadır. Giresun fâtihi Süleyman Bey’in ne zaman ve ne şekilde vefat ettiği, beyliğinin nasıl ortadan kalktığı bilinmediği gibi Giresun’un hangi tarihte tekrar Trabzon Rum İmparatorluğu’nun eline geçtiği hakkında da bilgi yoktur. Fâtih Sultan Mehmed’in Trabzon’u fethi sırasında Giresun imparatorluğun elinde kuvvetli bir kale durumunda bulunuyordu. Muhtemelen Fâtih, 1461’de Trabzon’u alışının ardından geri dönüş sırasında burayı da teslim almıştı. Şehrin direnmeksizin zaptedildiği, fetihten yirmi beş yıl sonra yapılan tahrirden de anlaşılmaktadır.

Osmanlı idaresi altında Giresun bir liman şehri olarak gelişme gösterdi. Bu dönem boyunca zaman zaman bazı önemli olaylarla karşı karşıya kaldı. XVI. yüzyılın sonlarına doğru görülen eşkıyalık hareketleri Giresun ve yöresini de etkisi altına aldı. Daha bu yüzyılın başlarında Giresun’un Çepniler’le meskûn dağ köylerinin bir kısım halkı Safevî propagandasının esiriyle İran’a kaçmıştı. Yüzyılın son çeyreğinde ise Pazarsuyu kazasında toplanan otuz kadar medreseli (suhte) etrafta eşkıyalıkta bulunarak Giresun’da pek çok yeri basıp yağmalamışlar ve bunlar has voyvodası Zünnûn’un yöreden topladığı il erleri vasıtasıyla 1574 yazında bertaraf edilmişlerdi. 1586 ve 1587’de şehirde muhafız olarak bulunan yeniçeriler bazı karışıklıklar çıkardılar. 1594’te bu eşkıyalık hareketleri had safhaya ulaştı, yöreden 200 hâne “terk-i vatan” etti. XVII. yüzyıl başlarındaki bu tür sıkıntılar ve Celâlî gruplarının faaliyetleri halkın merkeze başvurmasına yol açtı. Ordu bölgesinden Hacı Şamlu Giresun Kalesi’ni kuşatmış, bu tehlike Seyyid Mehmed Paşa’nın gayretiyle atlatılmıştı. 1634’te ise Kazaklar Giresun yöresini yağmaladı. Evliya Çelebi, Kazaklar’ın Giresun karşısındaki adaya kayıklarını saklayarak saldırdıklarını belirtir. 1683’teki Viyana seferi için 300 er gönderen Giresun, XVIII. yüzyılın ikinci yarısına doğru bölgede etkili olan âyanın mücadelesine sahne oldu. 1756’da Canik muhassılı olan Süleyman Paşa ve kardeşi Ali Bey 12.000 kadar kuvvetle şehri basıp yağmaladılar. Kaleye kapanan halk yirmi üç gün süren kuşatmadan oldukça etkilendi. Bu sırada şehir yakıldı, mallar gemilerle Samsun’a taşındı. Söz konusu tahribatın izleri kolay kapatılamadı. Hemen ardından devlet tarafından takibata uğrayan idam mahkûmu iki âyan kaleye sığındı ve kendilerini kuşatan Canikli Ali Bey’e altmış gün kadar direndikten sonra ele geçirildi. 1789’da başlayan savaş dolayısıyla Soğucak ve Anapa taraflarına gitmekle görevlendirilen bölge âyanı arasında Giresun yöresindekiler de vardı. Bu dönemde şehirde dizdar Lâçinoğlu Hacı Mustafa nüfuz tesis etmişti. XIX. yüzyılın ilk çeyreğindeki Tuzucuoğulları isyanı Giresun’un da içinde bulunduğu bölgeyi etkiledi. Bunlara katılan Lâçinoğulları 1816’da Giresun’a tam olarak hâkim oldular. II. Mahmud’un gönderdiği iki firkateyn ile bir korvet Giresun önlerine gelerek yeniden kontrolü sağladı. Şehir asıl önemli olayları Millî Mücadelede dönemlerinde yaşadı. İşgale uğramamasına karşılık Ruslar’ın Trabzon’u alıp Harşıt’a kadar ilerlemesi şehirde büyük bir endişeye yol açtı. Yörede Pontus Rum Devleti kurmaya yönelik hareketler, Rum çetelerin faaliyetleri ve bunlara karşı direniş pek çok karışıklığa sebep oldu. Direnişi örgütleyen belediye reisi Topal Osman Ağa önemli faaliyetlerde bulundu. Giresun askerlik şubesi başkanı ve Türk dili, kültürü hakkında yazıları olan Hüseyin Avni Bey de bu mücadelede rol oynadı. Cumhuriyet döneminde vilâyet merkezi haline getirilen (1923) Giresun’un Rum nüfusu Lozan Antlaşması sonrasında yapılan mübâdele ile burayı terketti.
Tarihi Mekanlar
Giresun Kalesi
Oldukça zengin bir tarihi kültüre sahip olan Kale şehrin merkezine kurulmuştur. Hem araç hem de yaya yönünden ulaşımı oldukça kolaydır. Kalede Milli Mücadele Kahramanı Topal Osman Ağa'nın anıt mezarı, tarihi saray kalıntıları, mağaralar, kaba taşlarla örülmüş surlar ve taş kabartmalar görülebilecek önemli noktalardır. Dinlenme yerleri park ve bahçelerle düzenlenmiş olan kale müstesna bir seyir mekanıdır.

Cocuk Kütüphanesi(katolik kilisesi)
Çınarlar mahallesinde Çocuk Kütüphanesi olarak hizmet veren bina 18.Y.Y. Gotik mimarisi tarzında inşaa edilmiştir. Günümüze kadar özgün yapısını korumuştur.

Zeytinlik Mahallesi
Kalenin güneydoğusunda yer alan ve Zeytinlik Mahallesi adını alan semt eski tarihi Giresun evlerinden oluşur. Korunmaya alınmıştır. Eski evlere meraklı olanlar için gezilip görülecek ilginç bir semttir.
Seyyid Vakkas Türbesi
Kapı mahallesinde bulunan 19.Y.Y.'dan kalma bir türbedir. Fatih Sultan Mehmet zamanında büyük yararlılıklar gösteren ve bir çatışma sırasında şehit düşen Uç beyi Seyyid Vakkas'a aittir. Kendisi 15.Y.Y.'da yaşamış olmasına rağmen türbesi 19.Y.Y.'da yaptırılmıştır
Kiliseler
Kentte iki kilise bulunmaktadır. Her ikisi de 18. yy' dan kalmadır. Sokakbaşı Gogora Mevkiinde bulunan kilisenin mülkiyeti özel idareye ait olup, müze olarak kullanılmaktadır. Çınarlar Mahallesinde ise çocuk kütüphanesi olarak hizmet vermektedir.

Gogora Kilisesi
Hacı Hüseyin Mahallesi'nde bulunan ve XVIII yüzyılından kalma bir Rum kilisesi özgün mimarisi ile dikkat çeker.

Katolik Kilisesi
Çınarlar Mahallesi'nde XVIII asırda yapıldığı sanılan eski bir kilise olup, bugün çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

Meryemana
Askerlik Şubesi arkasındaki eski Lonca yolu üstünde bulunmaktadır. Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yıllardan kalma bir kaya tapmağıdır. Panaia ve Surp Sarkis adlarıyla da bilinen ve üç katlı olduğu söylenen tapınak, geçmişte şifahane olarak kullanılmıştır.

Hacı Hüseyin Camisi
Kayıtlara göre cami 1594 yılında Çobanoğlu Hacı Hüseyin tarafından yaptırılmıştır. Sonraları yıkılan yapıyı 1861'de Dizdarzade Murat Bey kızı Ayşe, Emetullah hayratı olarak yeniletmiştir. 1901 tarihli yazıtından, mermer şadırvanının Hattatzade Hacı Ömer Ağa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Hacı Miktat Camisi
Yapının üç yazıtı vardır.1661 tarihli yazıtında yapının Hacı Miktad Ağa'nın vakfı; 1841 tarihli yazıtından, Hacı Çalık Kapudan'ın hayratı olduğu anlaşılmaktadır. 1889 tarihli yazıt ise yapıyı Hacı İsmail Efendi' nin yeniden inşa ettirdiğini belirtmektedir.

Kale Camisi
Hükümet Konağı yakınında, mimari değeri yüksek bir yapıdır. İki yazıtı vardır. Giriş kapısı üstündeki 1830 tarihli yazıtından ilk camiyi Dizdarzade Emetullah Hanım' m yaptırdığı bildirilmektedir. 1911-1912 tarihli yazıtındaysa, caminin Sarı Mahmutzade EI-Hac Mustafa Efendi tarafından yeniden inşa ettirildiği belirtilmektedir.

Şebinkarahisar Kalesi
Kalenin bugünkü giriş kapısı ve çevresindeki surlar Selçuklu (Mengücekli) Osmanlı dönemlerine aittir. Kale kapısı üzerindeki kitabe ve Selçuklu çift başlı kartal kabartması da 1896 yılında Rumlar tarafından yerinden sökülüp yok edilmiştir. İç kale sur duvarları ve kale duvarlarının yapısı Osmanlı döneminin 17-18 yy. özelliklerini göstermektedir.

Meryemana Manastırı
Manastırın ilk kuruluşu bazı kaynaklar tarafından 481-490 yıllarında konulmaktadır. Osmanlı döneminde manastır epey parlak bir dönem yaşamıştır. Bugünkü kalıntılar 19.yy dan kalmadır. Araştırmacılar ortaçağ manastırının yanarak yok olduğunu ve 19.yy.da yenilendiğini belirtmektedirler